Thursday, December 30, 2010

Happy New Year

2010 bir çok açıdan benim için süprizlerle dolu bir yıl oldu. Bazı süprizler çok sevindirici, bazıları ise bir o kadar üzücü idi. Ama sonuçta acısı ve tatlısı ile bu yılı geride bırakırken hayatımda tatmadığım mutlulukları ve zorlukları tadacağıma emin olduğum yeni bir yıla yelken açıyorum.

2011'in herkese sağlık, başarı ve mutluluklar getirmesini dilerim.

Bugün aldığım yılbaşı tebrikleri içerisinde en çok beğendiğim mesaj/şiir'i de bu vesile ile herkesle paylaşmak istedim.
Herkese iyi seneler!!

MUERE LENTAMENTE YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER

Quien no viaja, Seyahat etmeyenler,
Quien no lee, Okumayanlar,
Quien no oye música, Müzik dinlemeyenler,
Quien no encuentra gracia en sí mismo. Vicdanlarında hoş görmeyi barındıramayanlar.

Muere lentamente Yavaş yavaş ölürler
Quien destruye su amor própio, Kendilerine olan sevgilerini yıkanlar,
Quien no se deja ayudar. Hiçbir zaman yardım istemeyenler.

Muere lentamente Yavaş yavaş ölürler
Quien se transforma en esclavo del hábito Alışkanlıklarına esir olanlar,
Repitiendo todos los días los mismos trayectos, Her gün aynı yolları yürüyenler,
Quien no cambia de marca, Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
No se atreve a cambiar el color de su vestimenta, Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
O bien no conversa con quien no conoce. Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.

Muere lentamente Yavaş yavaş ölürler
Quien evita una pasión y su remolino de emociones, İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
Justamente éstas que regresan el brillo a los ojos Tamir edilen kırık kalplerin...
Y restauran los corazones destrozados. Gözlerindeki pırıltıyı görmekten kaçınanlar.

Muere lentamente Yavaş yavaş ölürler
Quien no gira el volante cuando está infeliz con Aşkta veya işte bedbaht olup
Su trabajo, o su amor, İstikamet değiştirmeyenler,
Quien no arriesga lo cierto ni lo incierto para ir Rüyalarını gerçekleştirmek için
Atrás de un sueño Risk almayanlar,
Quien no se permite, ni siquiera una vez en su vida, Hayatlarında bir kez dahi...
Huir de los consejos sensatos. Mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.

Vive hoy! Şimdi yaşa!
Arriesga hoy! Bugün riske gir!
Hazlo hoy! Hemen harekete geç!
No te dejes morir lentamente! Kendini yavaş ölüme teslim etme!
No te impidas ser feliz! Mutluluktan kaçınma!

PABLO NERUDA

Wednesday, December 29, 2010

How Fast is Google Chrome

Chrome'a mı geçsek ne dersiniz? :-)
Google Japonya ekibi, Chrome’un ne kadar hızlı çalıştığını kanıtlamak için domino taşlarını kullanarak oldukça ilginç bir gösteri hazırlamış. Videodaki “Click” ifadesi farenin tam o anda tıklandığını gösteriyor. Hızı göstermek açısından ilginç ve eğlenceli bir iş ortaya çıkmış.



Kaynak: http://www.neonebu.com/ShowBlog2.aspx?Web=oblomov&CId=161120

Sunday, December 26, 2010

The best of 2010 about me

Sevgili lise arkadaşım Ata İsmet Özçelik'in kendi blog'unda önerdiği bir konuyu değerlendirerek ben de kendim için bir "2010'daki Enler" listesi yapmaya karar verdim.

En iyi film: The Social Network
En iyi dizi: LOST
En iyi kitap: Marshall Goldsmith - What Got You Here, Won't Get You There
En iyi konser: Sertap Erener - Kuruçeşme Arena
En iyi tiyatro: 6 Haftada 6 Dans Dersi
En iyi show: Cirque du Soleil - Mystere (Las Vegas)
En iyi oyun: Angry Birds
En iyi tatil gezisi: Amerika
En iyi yemek: Chicago stili pizza
En iyi yabancı albüm: Pink Martini - Spelendor In The Grass
En iyi yerli albüm: Sertap Erener - Rengarenk
En iyi gadget: Experia X10i
En iyi web start-up: Grupanya
En iyi web sitesi: Twitter
En iyi marka: Apple
En iyi mobil uygulama: Foursquare
En önemli olay: Kariyerimdeki değişiklikler
En büyük şanssızlık: THY'nin attığı bilet kazığı
En büyük hayalkırıklığı: LOST'un son bölümü

Ata'nın listesi ve güzel blog'u için de buraya tıklayın.
Sevgiler.

Saturday, December 25, 2010

Lider Olmak

Bugünlerde okuduğum Seth Godin'in "Takım Oyunu" kitabında altını çizeceğim onlarca noktadan biri:
En kolay şey, tepki vermektir.
Ikinci en kolay şey, karşılık vermektir.
Ancak en zor şey başlatmaktır...
Bu kitabı herkese tavsiye eder, telefonumdan girdiğim ilk yazıyı da bu şekilde tamamlamak isterim. :-)
Sevgiler.

Friday, December 24, 2010

Do you remember Hans Rosling?

If the answer is no, please click here before move on into this entry.
He is the the developer of the breakthrough software Gapminder and a genious in statistics and world's demographical development history.

He is a regular TED speaker and you can watch his talks without taking a breath! He is one of the most enthusiastic presenters I ever seen.

So, enough with the small talk.

If you are familiar with him a little bit more now, please go below and watch his latest video @ BBC with a more technological presentation. (that means, you will miss his wooden stick! :-)
Enjoy!

Google Liquid Galaxy @ TED

Two of my favorite organizations come together for the below video... Let me introduce you the Google's currently developed project: "Liquid Galaxy".

Google's Liquid Galaxy is engineer Jason Holt's 20% time project, a wraparound view of 8 LCD screens providing a truly immersive experience of Google Earth and Street View. It has a virtual glass elevator that lets you fly around the world.

The journey is amazing. Take a look below:

Wednesday, December 22, 2010

Yıldız Eken Adam

Aşağıdaki iki fotoğraf bugün bir e-mail ile geldi ve paylaşmak istedim. Aşağıda göreceğiniz heykel Litvanya'nın Kaunas şehrinde bulunan ve gündüz vakti baktığınızda sıradan gelen bir köylü heykeli.

Araştırmama rağmen yapan heykeltraşın adını bulamadım. Ama zaten gayet alelade bir heykel olduğu için bulmaya da gerek yok diye düşünebilirsiniz.


O zaman sizi ikinci fotoğrafla başbaşa bırakıyorum...


Ne dersiniz... hala heykel alelade geliyor mu? Arkasında yatan yaratıcılığı ve kusursuz ışık seçimini gördünüz mü? Gerçekten de insan yaratıcı olmaya görsün, yaptığı her işe bunu yansıtabiliyor değil mi? Unutmadan heykelin ingilizce adını da vereyim "The Star Sower".

Facebook vs. Twitter

Bu hafta içerisinde gördüğüm ve çok hoşuma giden bu demografik'i blog'uma koymazsam olmazdı. Her ikisini de geç de olsa kullanmaya başladığım bu iki sosyal ağdan hangisini tercih edersin derseniz, cevabım tereddütsüz twitter olur. Bunun temel nedeni, "çok hızlı bir şekilde yararlı bilgiye ulaşma fırsatı" vermesi.

Aşağıdaki sayısız grafiksel veriden ilgimi en çok çeken şey ise; "follow a brand" ve "of brand followers will purchase that specific brand" oranları oldu. Hala sosyal medyanın gücüne inanmayan var mı? :-)

The Innovation Secrets of Steve Jobs

“The Innovation Secrets of Steve Jobs” isimli kitabından yapılan bu alıntıda, yazar Carmine Gallo, Jobs’ın Nike CEO’su Mark Parker’a söylediklerini aktarıyor ve Apple’ın odaklanmış sadelik stratejisini gözler önüne seriyor.

Nisan 2010′da Fast Company dergisinin düzenlediği “Innovation Uncensored” adlı konferansta konuşan Nike Genel Müdürü Mark Parker göreve yeni başladığında Steve Jobs’la arasında geçen bir konuşmayı anlattı. Jobs’a herhangi bir tavsiyesi olup olmadığını sorduğunda “Nike dünyanın en iyi ürünlerinden bazılarını yapıyor, olağanüstü güzellikte, çarpıcı ürünler. ancak çok miktarda kötü ürün de yapıyorsunuz. Kötü ürünlerden kurtulup iyilere odaklanın.” cevabını almış.

Parker, “Kısa bir sessizlikten sonra gülmesini bekledim, kısa bir sessizlik gerçekten oldu ama kimse gülmüyordu. Kesinlikle haklıydı. Düzenlemeler yapmak zorundaydık.” sözleriyle konuşmayı anlatmaya devam etti.

Parker düzenleme kelimesini tasarımlar için değil iş kararları için kullanıyordu. Odaklanma iyi tasarımlara yol açtığı gibi iyi iş kararlarına da yol açar. Tim Cook iktisat okullarında geleneksel olarak öğretilen yönetim felsefesinin ürün yelpazesini genişleterek riskleri azaltmayı tavsiye ettiğini ancak az sayıda ürüne bütün kaynaklarını adayıp o ürünleri mümkün olan en iyi şekilde üretmeyi tercih eden Apple’ın, anti-iktisat okulu felsefesini temsil ettiğini söylüyor.

Steve Jobs da 2008’de Fortune Magazine’e verdiği bir röportajda “Apple’dan başka 30′dan az ana ürünü olan ve 30 milyar dolardan daha değerli olan başka firma var mı bilmiyorum” demişti.
Jobs; “Geçmişteki büyük tüketici elektroniği firmaları binlerce ürüne sahipti. Biz daha fazla odaklanmaya eğilimliyiz. İnsanlar odaklanmanın ilgilendiğiniz türde ürünlere “evet” demek olduğunu düşünüyorlar. Ancak bize göre odaklanma bunun tam tersi, odaklanma karşınıza çıkan yüzlerce iyi fikre “hayır” diyebilmek. Seçimlerinizi çok dikkatli yapmalısınız. Yapmış olduğumuz şeyler kadar yapmadığımız şeyler için de gurur duyuyorum. Bunun en net örneği yıllarca bir PDA üretmek için piyasa baskısı hissetmemiz. Ancak PDA kullanan insanların %90′ının bu araçları sadece yolda bilgi edinmek için kullandığını fark ettik. Kullanıcılar PDA’larine bilgi yüklemiyorlardı. Kısa süre sonra cep telefonlarının da bu amaçla kullanılabileceğini, bu yüzden de PDA pazarı şimdiki boyutunun küçük bir yüzdesine kadar küçülerek devam ettirilebilir olma özelliğini yitireceğini öngördük. Bu yüzden PDA pazarına girmemeye karar verdik. Bunu yapmasaydık iPod’u geliştirmek için kullandığımız kaynaklara sahip olmayacaktık.

Apple’ın erken döneminde baş yatırımcı Mike Markkula, Apple çalışanlarına gönderdiği mesajda pazarlama stratejilerini özetledi. Mesajda odaklanmanın öneminden bahseden yatırımcı “yapmaya karar verdiğimiz işleri iyi yapabilmek için diğer tüm önemsiz fırsatları görmezden gelmeliyiz, kalan fırsatlardan sadece iyi yapabilecek kaynaklara sahip olduklarımızı seçmeli ve bütün çabamızı o fırsatlar üzerinde yoğunlaştırmalıyız.”

Ürün tasarımı ve iş stratejisinde eksiltme genellikle katma değer yaratır. Matthew May bu durumu “İster bir üründen, ister bir performanstan, bir pazardan ya da organizasyondan bahsediyor olalım, ekleme alışkanlığımız, tutarsızlık, aşırı yükleme ya da israfa veya bunların üçüne birden yol açar” sözleriyle özetlerken, Küçük Prens’in yazarı Antoine de Saint-Exupéry de “Bir tasarımcı mükemmele ulaştığını ekleyecek hiçbir şey kalmadığında değil, çıkaracak hiçbir şey kalmadığında anlar” sözleriyle Apple’ın felsefesini yıllar öncesinden özetler gibi konuşmuş.

Peki her firma Apple’ın yöntemiyle inovasyon yapabilir mi? Cavap, hayır. Apple’ın yenilikçiliğinin arkasındaki prensipleri herkes öğrenebilir, ancak inovasyon cesaret ister, bu da herkesin sahip olmadığı bir özelliktir. Jobs’un 1998′de yaptığı gibi, bir firmanın ürün sayısını 350′den 10′a indirmek büyük bir cesaret örneği. Jobs’ın iPhone’da yaptığı gibi, Bir akıllı telefonun klavyesini ortadan kaldırıp kalan alanı daha büyük bir ekran olarak değerlendirmek cesaret ister. Apple’ın Snow Leopard’da yaptığı gibi, daha stabil ve güvenilir olması için bir işletim sisteminden kodları çıkarmak cesaret ister. Steve Jobs’ın sunumlarında sık sık yaptığı gibi, bir PowerPoint slaydından bir kelime dışındaki bütün kelimeleri silmek cesaret ister. Firma web sitesinin ana sayfasında sadece bir ürüne yer vermek cesaret ister. Bir yılda rakiplerin piyasaya bir ayda sürdüğünden daha az ürün sürmek cesaret ister. Adobe Flash’ın modern mobil çağa uygun olmadığını söylemek gibi, kullanıcılar tarafından iyi karşılanmayan davranışlarda bulunmak cesaret ister. Bir çocuğun kolaylıkla kullanacağı bir ürün yaratmak cesaret ister.

Çeviren: Emre ÇEVİKOL
Kaynak: http://www.fastcompany.com/

Wednesday, November 24, 2010

Emerging Market Innovations by trendwatching.com

I am following a very good trend watching site, which is also called "trendwatching.com" :-)
The latest briefing of the site is about the emerging markets and their unknown innovation stories.
Here are some interesting facts about this issue:
  • Developing economies "have accounted for nearly 70 percent of world growth over the past five years". (Source: Carnegie, 2010)


  • The GDP of Emerging and Developing Economies accounted for 20% of world GDP in 2000, 34% in 2010, and an estimated 39% by 2015. (Source: IMF, 2010)


  • The global emerging middle class now stands at two billion people who spend USD 6.9 trillion a year, a figure which is expected to rise to USD 20 trillion - twice current US consumption - by 2020. (Source: McKinsey, July 2010)


  • Developing countries will account for two thirds of world trade in 2050. (Source: Carnegie, 2010)


  • The GDP of emerging markets will grow to be about 1.3 times the size of advanced economies in 2050. China will be approximately twice the size of the United States in purchasing power parity (PPP) terms. (Source: Carnegie, 2010)


  • India now has more rich households than poor, with 46.7 million high income households as compared to 41 million in the low income category. 62 per cent of Indian households belong to the middle class (Source: National Council of Applied Economic Research, August 2010)


  • 700 million people will start using the Internet in Asia in the next 5 years (Source: McKinsey; September 2010)
To see the real innovation examples from the site please follow the link and read the current November briefing: http://www.trendwatching.com/briefing/

FYI, for me the examples from China and Brasil are the most interesting innovations. Feel free to select yours...
Cheers.

Seth Godin: Fikirler Nereden Gelir?

Ünlü Pazarlama Gurusu Seth Godin’in blog’undan “fikirlerin nereden geldiğine” yönelik bazı fikir yürütmeleri aşağıda Türkçe'leştirmeye çalıştım:

1. Fikirler televizyon izlerken gelmez.
2. Fikirler bazen bir ders/konferans dinlerken gelir.
3. Fikirler sık sık kitap okurken gelir.
4. Iyi fikirler, kötü fikirlerden gelir, ancak sadece kötü fikirlerden yeterli sayıda varsa.
5. Fikirler özellikle; eleştiri, kişisel saldırı ve can sıkıntısı geçmişleri olan konferans odalarından nefret eder.
6. Fikirler farklı evrenler çarpıştığında ortaya çıkar.
7. Fikirler genellikle beklentileri karşılamak için çıkar. İnsanlar onları gerçekten isterse bulurlar.
8. Fikirler uzmanları korkutur, ancak bir yandan da acemi akıllara öykünürler. Biraz farkındalık iyi bir şeydir.
9. Fikirler, korkup durana kadar bir çağlayan şeklinde gelir. (Willie Nelson isimli sanatçı en büyük hitlerinden üçünü bir hafta içerisinde yazmıştır.)
10. Fikirler sorunlardan gelir.
11. Fikirler egolarımızdan gelir ve cömert ve özverili olduğunuzda en iyilerini verir.
12. Fikirler doğadan gelir.
13. Bazen fikirler korkudan (çoğunlukla filmlerde) gelir ancak genellikle güven duygusundan gelir.
14. Yararlı fikirler dikkatli ve onları fark edecek kadar uyanık olmaktan gelir.
15. Bazen fikirler, biz uyurken veya endişelenmeyecek kadar uyuşuk olduğumuz zamanlarda gizlice gelir.
16. Fikirler, göz ucuyla bakarken veya duş alırken yani biz bulmaya çalışmazken gelir.
17. Vasat fikirler bu dakika zaten sorunsuz çalışan şeyleri kopyalamaktan zevk alır.
18. Büyük fikirler vasat olanların üzerinden sıçrar (birdirbir oynar).
19. Fikirler pasaporta ihtiyaç duymaz ve çoğunlukla sınırları (her türlü) cezasız aşarlar.
20. Bir fikir, mutlaka bir yerden gelmelidir, çünkü sadece olduğu yerde kalır ve bize katılmazlar ise gizli bir fikir olarak kalırlar. Ve gizli fikirlerin pazara hiçbir etkileri yoktur. Onlar yalnız ölür.

Var mı itirazı veya eklemesi olan? :-)

Sunday, October 31, 2010

The Young Turks

Cenk Uygur, host of TYTImage via Wikipedia
I discovered a very interesting site "The Young Turks" by getting a chance to listen the founder of the site Cenk Uygur at a conference last week.

Yes, the founder Cenk is originally Turkish, however he is living in US for more than 30 years and has a very diverse background. Even though Cenk was born in Istanbul, he and his family immigrated to the United States in the late 70's, when he was eight years old. After graduation Business and Law he decided to start his career as a radio host. After many years of hard work, he managed to make his project "The Young Turks (TYT)" the largest online news show in the world.

Then, let's start with the definition of Young Turk, other than its literal meaning:

Young Turk (n), 1. Young progressive or insurgent member of an institution, movement, or political party. 2. Young person who rebels against authority or societal expectations. (American Heritage Dictionary)

This is what they define themselves and use YouTube for their hosting platform for the online shows and programmes. Except the regular TYT Show, Cenk has appeared on television on numerous occasions on MSNBC, CNN Headline News, E! Entertainment Television, Aljazeera, ABC News, Voice of America, NPR and the Fox News Channel.

And On October 21, 2010 MSNBC announced that Uygur had been officially hired as a contributor and substitute anchor for the network. Previously, Uygur had periodically guest hosted and appeared on numerous MSNBC programs.

I found them very successful and funny. If you would like to get more of The Young Turks, please watch the below self promotion video. I am sure we all be hearing from them more soon...
Cheers.


Enhanced by Zemanta


Yeni Medya Düzeni Konferansı

26 Ekim Salı günü İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde gerçekleşen “Yeni Medya Düzeni Konferansı” ile ilgili aldığım notlar aşağıdaki gibidir. Faydalanmanızı dilerim...


Chris Anderson (Wired Dergisi'nin genel yayın yönetmeni):

Konuşmanın ana başlığı: “Tablet Çağında Medyanın Geleceği” idi. Chris Anderson, derginin iPad uygulaması üzerinden yürüttüğü sunumunda tablet bilgisayarların ‘kültür tüketimine getirdiği farklılıkla yeni bir çağı başlattığını’ söyledi. iPad’i bir telefonun taşınabilirliğini, kullanım esnekliği ile birleştirebilmiş bir cihaz olarak adlandırdı.

Film izlenip müzik dinlenebilen, kitap ve gazete okunabilen, kullanıcıya çok farklı uygulama ve deneyimleri sadece tek bir ekranda yaşatan tabletlerin “bir yaşam biçimi” haline geleceğini savundu. “Kindle, insanların ekrandan kitap okuyabileceğini kanıtladı” diyen Anderson iPad’i aşağıdaki formülle özetledi:

iPad = iPhone + Kindle + Bulut (Cloud)

Tabletlerde kullanıcı dikkatinin basılı ve web sayfalara kıyasla çok daha fazla olduğunu belirten Anderson bunu rakamlarla da gösterdi:

Basılı yayın: 60 dakika
Web: 3 dakika
iPhone: 55 dakika
iPad: 100 dakika

Tabletler, beş ana unsuru mobil olarak kullanıma sokuyor:

1. Web’de gezinme
2. Oyunlar
3. Yararlı uygulamalar (apps)
4. Zengin multimedya deneyimi
5. Video

Tabletleri üçüncü jenerasyon bilgisayar teknolojisi olarak nitelendiren Anderson şöyle ekledi: “Çok uzak olmayan gelecekte netbook’ların yerini alacağını düşünüyorum”.

Geleneksel bilgisayar uygulamalarında tabletlere kayarken de aşağıdaki değişimlerin gerçekleşeceğini belirtti:
Klavye --> Parmak
İş --> Oyun
İlgi dağınık --> Odaklı ilgi
3 dk.’lık oturumlar --> 40 dk.’lık oturumlar
Ücretsiz --> Paralı

Wired dergisinin iPad uygulaması üzerinde grafik ve gezinme özelliklerini gösteren Anderson, bu keyifli deneyimi yaşamak için kullanıcının, derginin basılı edisyonundan bile daha fazla ücret ödeyerek abone olduğunu söyledi. “Tablet bilgisayarlar, mobil iletişimin içine doğan kuşağın medya taşıyıcısı olacak” diyen Anderson’a göre özel içeriği ücretlendirme dışında uygulamalar için henüz farklı gelir modelleri kurulamadığını belirtti. Wired’in iPad uygulaması ayda yaklaşık 200.000 kere indirilmiş ve şu anda en popüler iPad uygulamaları listesinde 1 numara.


Arthur Sulzberger (New York Times’in CEO’):

Konuşmasına, "Dijital medyanın en önemli işlevi demokrasiyi canlı tutmaktır" diye başlayan Sulzberger, "New York Times okuru gazetesinin baskı haline bağlı bir okurdur. Her gün en az yarım saatinin gazetesini okumaya ayırır. (Ortalama gazete okuma süresi 10 dakika iken) Ancak yine de kurum olarak, okuyucunun çoğunluğu neredeyse oraya gitmemiz gerektiğini biliyoruz. “ dedi.

New York Times'ın 15 yıllık internet gazeteciliği serüvenini anlatan Suzlberger, bu süreçte tek değişmeyen şeyin habere olan bağlılık olduğunun altını çizdi. 1995’de sadece 25.000 hit alan NYT internet sitesi 2010 yılında bu rakamı 16 milyon seviyelerine taşımış. Facebook ve Twitter'ın gazetelerin görünürlüğünü artırdığını belirten NYT CEO'su, bu sitelerde haberlerin spor ve magazin konularından daha fazla paylaşıldığını söyleyerek, haberin yeni medya düzeninde de önemini koruduğuna işaret etti.

"Haber olmazsa, yeni medya alanında gösterilen tüm çabalar yersiz olur" diyen Sulzberger, gazetesinin internet sitesinin 2011 yılından itibaren kademeli bir şekilde ücretli içerik sağlayacağını da duyurdu.

Dünyanın en etkili medya gruplarından birini yöneten Sulzberger, yeni medya düzeninde geçerli olacak 3 temel fikri ise şöyle sıraladı:

1. Kaliteli bilgi her zaman gerekli olacak.
2. Daha fazla insan gazetelere ulaşabilecek ve gazetecilik yapabilecek.
3. Demokrasi gazeteciliğin düzgün işlemesine bağlı olacak.



David Goodman (CBS Interactive Music Başkanı):

last.fm, radio.com, AOL Music, Yahoo! Music gibi markalarla müzik sektörünün en büyüklerinden biri olan CBS İnterakif Müzik'in başındaki isim David Goodman radyo ve online radyo servisleri hakkında konuşurken, radyonun geleceğine dair de öngörülerde bulundu.

İnternet ve online radyo servisleriyle beraber radyonun öldüğü tespitlerine katılmayan CBS yöneticisi, "Günlük 236 milyondan fazla kişiye ulaşan radyo tamamen hayatta ama başka bir şeye dönüşüyor." dedi. Goodman, klasik radyoyu ücretsiz müzik yayını yapan bir servis olarak nitelerken online radyoyu kişiselleştirilebilir, çok daha çeşitli, çok daha güçlü bir hizmet olarak tanımladı ve online radyoda ücretli üyelik gibi farklı ekonomik modellerin de uygulanabildiğinin altını çizdi.

Goodman'a göre online servisler sayesinde artık daha çok yayın, daha çok radyo istasyonu ve bundan dolayı da çok daha fazla müzik var. Müziğe erişim de artık daha kolay. "İnternete bağlı her cihaz bir radyoya dönüştü." diyen Goodman, CBS'in cep telefonundan radyo dinleyen kullanıcı kitlesinin iPhone aplikasyonu gibi özellikler sayesinde son iki yılda 2 milyondan 13 milyona çıktığını açıkladı.

Online radyonun kolay erişim, fazla seçenek ve fonksiyonellik sayesinde üstünlük sağlayacağını öngören Goodman, telif sorunları ve streaming kalitesinin yükselmesiyle online radyonun yükselişinin daha da hızlı olacağını ifade etti.


Cenk Uygur (The Young Turks Platformunun Kurucusu):

Konferansa video konferans ile Los Angeles’dan katılan ve aylık 18 milyondan fazla izlenmeyle YouTube iş ortakları arasında ilk 100’e giren, internet üzerinden canlı yayınlanan ilk günlük talk show ‘The Young Turks-Genç Türkler’in sunucusu Cenk Uygur kısa sürede bir fenomen haline gelen programının bunu sıfırdan başlayarak nasıl gerçekleştirdiğini Yeni Medya Düzeni konferansında anlattı.

“Televizyonda ya da radyoda bir talk show hazırlıyorsanız, başlangıçta belirli bir izleyicinizin olması garantidir ancak bunu internette yaparsanız başlangıçta kimsenin sizden haberi yoktur” diyen Uygur’un başarılı olacağına başlangıçta kimse inanmamış. Ancak kendi değişiyle o ve ekibi internete, internet de onlara inanmış. Programın başarısının temelinde izleyici ile olan güven ilişkisi yatıyor. Elbette izleyiciyi çekmek için farklı ve otantik olmak gerekiyor. Ancak Uygur’a göre bu yeterli değil, programın yararlı olması ve bir değer taşıması başarı için olmazsa olmazlardan.

Peki bu programı internette yapmak ne anlama geliyor? “Programınız ulusal kanalda da yayınlanıyor olsa dünya genelinde yerel kalıyorsunuz ancak YouTube’da olursanız dünyadaki her eve girebilirsiniz” diyerek cevaplıyor Uygur. Ancak vurgulanması gereken bir şey daha var. Kendi internet sitenizde yayın yapıyorsanız bu da bir anlamda internet üzerinde yerel kalmak anlamına gelebilir, ulaştığınız kitle yine de sınırlı kalabilir. Ancak The Young Turks’un yaptığı gibi YouTube ile işbirliği yaparsanız internette de evrenseli yakalamışsınız demektir. YouTube’un aynı zamanda dünyanın ikinci en büyük arama motoru olduğunun da altını çizen Uygur, bu sayede programının ne kadar erişilebilir olduğunu belirtiyor.

Uygur’a göre gelecek internet televizyonculuğunun olacak. Google TV ve Apple TV’yi hatırlatarak, insanların gelecekte zaplama yapmayacağını, izleyecekleri program ya da dizinin adını yazarak istediği şeyi istediği zamanda izleyebileceklerini söylüyor ve ekliyor “bu bizim program için iyi ancak TV kanalları için tam bir kabus olacak.”


Seth Godin (Pazarlama Gurusu):

Salona video konferansla New York’tan bağlanan ve değişime uymak yerine direnmenin hata olacağını söyleyen Godin, televizyonun değişeceğini iddia etti. Ancak değişen medya düzeninde eski alışkanlıklar ile pazarlama yapmanın en büyük hata olacağını belirtti.

Hayatta bir çok şeyin sanki bir kullanım kılavuzuna göre yapıldığını, farkın, bunun dışına çıkmak olduğunu “üçüncü pasta örneği” ile anlattı:

“Pastayı ilk seferde tarifine uygun olarak yaparsın. İkinci sefer de tarifine göre yaparsın. Ancak üçüncü seferde doğaçlama ile daha iyisini yapmaya çalışırsın. Çok büyük ihtimalle başarısız olursun ve önüne iki seçenek çıkar: Ya denemeye devam edeceksin, ya da tarife geri döneceksin… İnovasyon, denemek ve hata yapmakla eş anlamlıdır ve sadece denemeye devam edenler mükemmel bir tatla (inovasyonla) ödüllendirilirler.”

"Devrimler imkansızı başarır" diyen Godin bunu da şöyle açıkladı:

Henry Ford Model T’yi üretmeden hemen önce: “Ben otomobil diye bir şey üreteceğim, devlet de otomobil için yollar yapacak, şirketler petrol çıkartıp, benzin istasyonu ağı kuracak, McDonalds drive-in’ler açacak”, dese kim inanırdı...

İnsanların okullarda gereksiz bilgiler ile doldurulduğunu, adeta bir makine için değiştirilebilen parçalar haline getirildiği söyleyen Godin, problem çözen insanlar yerine işçiler yaratıldığını ifade etti ve şöyle dedi: "Eğer sisteme uyuyorsanız fark edilmezsiniz. Sıradan insanlar fark yaratamaz, farkı farklı insanlar yaratır."

CMO (Chief Marketing Officer) ünvanının değişmesi ve Chief Movement Officer olması gerektiğinin altını çizen Godin, pazarlamanın şirketleri ileri itmesi ve liderlik etmesi gerektiğini belirtti ve pazarlamada daha ucuzu önermenin hata olduğunu, “her zaman (senden) daha ucuz olan vardır” diyerek sözlerini tamamladı.

Sunday, October 24, 2010

İnternette başarı için ne gerekli?

Sizlerle NTVMSNBC'de yayınlanmış, internet ortamında son yıllarda başarı kazanmış 12 şirketi ve bu şirketlerin yaratıcılarının baskın karakter özelliklerinin incelendiği bir yazıyı paylaşmak istiyorum.
Benim de kişisel olarak en çok ilgimi çeken üç şirketi aşağıda bulabilirsiniz:

KARARLILIK

Steve Jobs
Apple/NeXt/Pixar

'Kararlılık' sözcüğü için sözlükteki karşılığına bakarken yanında Steve Jobs'un ismi yazmıyorsa sözlükte bir hata olduğu düşünülebilir. Jobs 2005'te Stanford Üniversitesi'nde yaptığı ünlü konuşmasında genç mezunlara 'kararlılık' hakkında bolca öğüt vermişti. Jobs 1980'lerde kendi kurduğu şirketi Apple'dan nasıl kovulduğunu ve yaşadıklarını şu şekilde özetledi: "30 yaşındaydım ve kapı dışarı edilmiştim. Endişe, bir girişimcinin hayatında olmazsa olmaz hislerden biridir, fakat kurduğum şirketin tepesindeyken alaşağı edilip şirketi başkalarının elinde görmek gibisi yok."

Steve Jobs yaşadığı çaresizliği, 'iCon' adlı kitapta intihar planları yaptığını açıklayarak dile getimişti. Çoğu insanın vazgeçeceği noktada Jobs'un kararlılığı ortaya çıktı. O zamanlarda iki sıradan şirket olan Pixar ve Next'i çok yüksek noktalara taşıdı ve sonunda zor durumdaki Apple'ın başına geçerek şirketi zirveye oturttu. Jobs'un silikon vadisinde kalma konusundaki kararlığı başarısının 'açık formülü'.

YENİLİKÇİLİK

Sergey Brin ve Larry Page
Google

Google'ı kurucuları Sergey Brin ve Larry Page para peşinde koşan iki işadamı değildi. Sadece en iyi arama teknolojisini oluşturmaya çalışan iki 'hacker'dılar. Google'ı yapılandırırken bu işin nasıl sonuçlanacağına dair net bir fikirleri de yoktu. İçlerinde sadece yeni bir şey üretme isteği ve gerçekten üst düzey bir teknoloji açlığı vardı. 90'lara ağırlığını koyan Yahoo! ve Lycos gibi birçok arama motoru, Google'un bindiği treni kaçırdılar ve şimdi sadece uzaktan izlemekle yetiniyorlar. İkili, Google Adwords açılıncaya kadar yeterince para kazanamadı, fakat adanmışlıkları ve sabırlarıyla internet devriminde önemli rol sahibi oldular.

DENEYSELLİK

Mark Zuckerberg
Facebook

Başarılı girişimciler yarattıkları ürün başarılı olduktan sonra rahat koltuklarının, zaferin tadını çıkarmayı severler. Normal olarak başarıya ulaşmış bir üründe büyük değşikilikler yapmak grişimcileri genelde korkutur. Bu görüşün en büyük düşmanı Facebook kurucusu Mark Zuckerberg’ten başkası olmasa gerek. Facebook dev bir sosyal iletişim ağı haline geldikten sonra bile Zuckerberg sitenin arayüzünde köklü değişiklikler yapmaktan hiç çekinmedi. Yaptığı hamlelerle tabuları yıkan Zuckerberg değişimle en başta eleştiriler alsa da şu anda işler oldukça iyi gidiyor gibi gözüküyor. Yapılan değşikilik sonrasında Facebook değerini ikiye katladı ve hala büyümeye devam ediyor.

Diğer karakter özellikleri ve başarı hikayeleri için NTVMSNBC'deki ana yazıdan devam edebilirsiniz:
http://www.ntvmsnbc.com/id/25050558/

Bu listeye önümüzdeki yıllarda elbette daha bir çok şirket eklenecek ve girişimcileri yine farklı özellikleri ile ön plana çıkmaya devam edecek... Çok yaşa girişimcilik çağı!

Social Network

Dün büyük bir merakla beklediğim bir film olan Social Network - Sosyal Ağ filmini izledim. Genellikle bir önyargım oluşmasın diye, mecbur kalmazssam, filmlerin fragmanlarını izlememeyi ve eleştirilerini okumamayı tercih ediyorum, çünkü çoğunlukla bir çok süpriz anı ve benim o anlardan alacağım zevki yokediyorlar.

Sosyal Ağ filminde de bu şansım oldu. Uzun bir süreden beri sinemaya gitmediğim için bu filmin fragmanına da rastlamamıştım. Bununla birlikte film ile ilgili sahip olduğum tek ön bilgi, posterindeki Mark Zuckerberg'in fotoğrafının üzerinde yazan; "You Don't Get To 500 Million Friends Without Making A Few Enemies" cümlesiydi. İlk okuduğum anda da çok hoşuma giden bu cümle gerçekten filmin bir kelimelik bir özeti olarak alınabilir...

Kendim okumadığım gibi başkalarının okuyarak bir önyargısı oluşmasın diyerek film hakkında yorum yapmayacağım ama sosyal paylaşım siteleri, internetin geçmişi ve geleceği ve elbette Harvard Uni. hakkında biraz da olsa ilgi duyan herkesin bu filmi izlemesini öneririm. Bir de son not: Filmden çıkan bir çok kişi facebook hesaplarını kapatmakla kapatmamak arasında kararsın kalmış bir vaziyette idi (ben de dahil) :-)

Yine de dayanamayıp filmden bir parça izlemek isteyenler aşağıdaya buyursunlar :-)


Social network - It's raining
Yükleyen teasertrailer. - Filmler ve diziler Dailymotion'da

Thursday, October 7, 2010

New Twitter Rocks!

Image representing Twitter as depicted in Crun... Image via CrunchBaseTo be honest, when I decided to start blogging on the internet, I was keeping myself away from both facebook and twitter on purpose. Because I was thinking that both social networking medias were just for getting touch with highschool friends and watching funny videos. Hence, I didn't want to spend my precious time on these medias and wanted to focus on my interests by reading books, following blogs, RSS and similar tools.

Nevertheless, I started to use both medias along the way, not to feel isolated during the conversations :-)
My opinion on facebook hasn't changed too much. I still use it very rarely. However, twitter seems to be a very useful media to me! I am using it frequently... not to tweet my every action and thought, but to follow many valuable people, with whom I cannot be friends physically and virtually. :-)

The most important thing is on selecting your following list carefully and intendfully (!). If you do that it is the most fast, brief and useful way of communication which is available nowadays.
I highly recommend it! You can follow me on twitter here: http://twitter.com/yorgans

Please see the #newtwitter video below.

Sunday, October 3, 2010

Google Project 10 to the 100 Winners

Google’ın 2010 yılı proje yarışmasında bir önceki gönderime konu olan Khan Academy ilk beşe girerek Google’dan 2 milyon dolar destek kazanmış:

We are pleased to announce the winners of Google’s Project 10 to the 100.
Thousands of people from more than 170 countries submitted over 150,000 ideas. From that group, we narrowed it to the final 16 ideas for public vote.

The following five ideas received the most votes and are the winners of Project 10100. Over the past 12 months, we have reviewed concrete proposals to tackle these ideas. We are pleased to give a total of $10 million to five inspiring organizations working on solutions to each of these global challenges:

Idea: Make educational content available online for free

Project funded: The Khan Academy is a non-profit educational organization that provides high-quality, free education to anyone, anywhere via an online library of more than 1,600 teaching videos. We are providing $2 million to support the creation of more courses and to enable the Khan Academy to translate their core library into the world’s most widely spoken languages.

For the rest: http://www.project10tothe100.com/index.html

Khan Academy


BILL GATES'IN KISKANDIĞI ADAM: SALMAN KHAN

Salman Khan tarafından hazırlanan eğitim videoları, sanal eğitim alanında devrim yaratmaya hazırlanıyor. Herkesin dünyanın ilk ücretsiz, herkese açık sanal okulu olmayı hedefleyen Khan Academy'nin yakın takipçileri arasında Bill Gates ve efsane yatırımcı John Doerr gibi isimler var.

Bill Gates, bundan bir süre, Aspen Ideas Festival (Aspen Düşünceler Festivali)'nde, 2 bin kişi karşısında, 33 yaşındaki Salman Khan'ın tüm dünyayı eğitme kararından, sanal eğitimde devrim yaratacak "Khan Academy" girişiminden ve öğretme yeteneğinden bahsederken, "Onu kıskanıyorum" dedi. Gates, bugün Caufield Byers isimli efsanevi girişim sermayesi fonunu yöneten John Doerr gibi, Khan Academy'nin en sıkı takipçileri arasında. Mayıs 2010 itibariyle Khan Academy'nin öğrenci sayısı 200 bine ulaşıyor. Salman Kahn, "Bu sayının 20 milyona çıkmaması için hiçbir neden yok" diyor.

Annesi Hindistan, babası Bangladesh doğumlu olan Salman Khan, New Orleans'da dünyaya geldi. Harvard'da MBA; MIT'de ise matematik, elektrik mühendisliği ve bilgisayar olmak üzere üç ayrı fakülte bitiren Khan, "Bir bilgisayarla tüm dünyayı eğitebilirsiniz" düşüncesi ile yola çıktı ve bugün kendi hazırladığı 1600 eğitim videosu ile tüm dünyayı eğitmeyi hedefliyor. Bir tür açık kaynak projesi olan Khan Academy, aynı zamanda kar amacı gütmeyen bir kurum.

Salman Khan, Khan Academy'nin diğer eğitim kaynaklarından oldukça farklı olduğunu söylüyor. Nedenlerini ise şöyle sıralıyor: "Öğrenciler, bin 600 video arasından seçim yaparak bilmedikleri her şeyi öğrenebilirler. Uzun okumalar yerine, 10-20 dakikalık videolar yoluyla verilen eğitim, hem daha ilgi çekici, hem de daha kalıcı oluyor. Kendim nasıl öğrenmek istediysem, insanlara o şekilde eğitim veriyorum. Okumaları kendi sesimle yapıyorum. Kavramları kendi anladığım gibi tanımlıyorum; yani eğitim bürokrasisi söz konusu değil. Dolayısıyla, beni dinleyenler bunun bir sevgi işi olduğunu anlıyorlar. Gereksiz olan, birkaç hafta sonra unutacakları hiçbir şeyi okumak zorunda kalmıyorlar; çok daha kolay bir şekilde anlayacakları ve keyif alacakları bir içerik sunuyorum. Belli bir müfredat izlemiyorum. Temel kavramları anlayan, müfredat içeriği ne olursa olsun, başarılı olur. Dünyanın tüm ülkelerinin eğitim standartlarına uyum sağlayabilecek videolar hazırlıyorum. Bin 600 videonun tamamını ben hazırladım. Gönüllüler tarafından başka dillere çeviriler yapılıyor. Hedefim bu videoları ölene kadar yapmak ve tüm konuları kapsamak. Videolar, bu vizyonun sadece bir parçası. Videoların kapsadığı tüm konuları işleyen bir yazılım oluşturmayı hedefliyoruz."

En popüler eğitim sitesi

YouTube'da dahil, her yerden ulaşılabilen Khan Academy, internetteki en popüler eğitim sitesi konumunda. Bin 600 ders programına sahip olan site, günde ortalama 70 bin kere ziyaret ediliyor. Bu oran, Harvard ve Stanford üniversitelerini toplam öğrenci sayısının iki katına ulaşıyor. "Sanal okul" olmayı hedefleyen Khan Academy, sınıf, kampus, yönetim yapısı, isim yapmış profesörler gibi unsurları tamamen ortadan kaldırıyor. Öğrencileri sıkan 50 dakikalık monologlara da yer vermiyor. Salman Khan, yüzünün asla görünmediği 10-20 dakikalık videolarda, temel kavramları en anlaşılır şekilde anlatıyor. Matematik (aritmetik, geometri, cebir, trigonometri, istatistik), biyoloji, kimya, fizik derslerinin yanı sıra, Napolyon Savaşları, Pasta Fabrikası Ekonomisi gibi ilgi çekici dersler de mevcut.

Şimdilik para kazanma beklentim yok

Salman Khan'ı diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri de, yaptığı işten para beklentisinin olmaması. "Siteye reklam alabilirdim, fakat mecbur kalmadıkça bunu yapmaya niyetim yok" diyen Khan'ın, yorumları gerçekten ilginç: "Khan Academy kar amacı gütmeyen bir kurum. Hedefim önümüzdeki beş sene boyunca kendi kendini idame ettirebilen bir kurum olmak. Khan Academy'yi para kazanan bir kuruma çevirmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Seksen yaşına geldiğimde, dünya genelinde milyarlarca öğrencinin dünya standartlarında eğitime ulaşmalarına yardım etmiş biri olmak istiyorum. Bu ayda 19.95 dolara eğitim vermekten çok daha iyi. Çok güzel bir eşim, tatlı bir oğlum, iki Honda otomobilim ve bir de evim vardır. Bir adam daha ne ister?"

Silikon Vadisi yatırımcılarının gözdesi

Her ne kadar Salman Khan'ın hedefi bu işten milyarlar kazanmak olmasa da, yatırımcılar Khan Academy ile yakından ilgileniyorlar. Bunlardan biri de Silikon Vadisi'nin efsanevi girişim sermayesi fonu Caufield Byers'ın yöneticisi John Doerr. Nitekim bir süre önce Salman Khan PayPal yoluyla 10 bin dolarlık bir bağış aldı. Bağış yapan kişiye e-mail ile teşekküre eden Khan, bu kişinin John Doerr'in eşi Ann Doerr olduğunu öğrendi. Bir araya geldiklerinde, Ann Doerr, bu miktarın bugüne kadar yapılan en büyük bağış olduğunu duyduğunda, 100 bin dolar değerinde yeni bir bağışta daha bulundu.

Haziran ayında ise Kanadalı yatırımcı John McCall Mac Bain 100 bin dolarlık bir bağış yaptı. Khan, bağışların bir milyon dolara ulaşması durumunda, eğitime yönelik bir yazılım gerçekleştirmeyi amaçlıyor. ABD'de eğitime yer yıl 700 milyon dolar harcayan Gates Vakfı da yakında Khan ile bir araya gelmeyi planlıyor.

"Dünyayı eğitmenin daha iyi bir yolu yok" diyenler gelsin

"'Dünyayı eğitmenin ve aydınlatmanın daha iyi bir yolu yok' diyen vakıflar varsa, onlarla ortaklık kurmaya hazırım. Sosyal amaçlı yatırım yapmak isteyen risk sermayedarları ile konuşmaya hazırım" diyen Khan, aslında herkese çağrı yapıyor: "Küresel sınıfta daha aktif bir şekilde katılmak istiyorsanız ve yabancı dil biliyorsanız, videoların çevirilerini yapabilirsiniz. Bir konuda derin bilgiye sahipseniz, bazı videolara içerik hazırlayabilirsiniz. Eğer bir konuda uzmansanız, kendi eğitim videolarınızı hazırlayıp bana gönderebilirsiniz."

Yolculuğa çıkmak için: http://www.khanacademy.org/
http://www.dunya.com/bill-gatesin-kiskandigi-adam-salman-khan_99_99250_yazar.html

Enhanced by Zemanta

I am back!

Sorry for missing for a loong time. It's not that what happens in States, stays in States. :-)

I knew that during the summer period my motivation for blogging would drop a little bit, but believe me, this was not the plan! :-)

Anyhow, I am back now, and try to update my blog as much as possible again. However, please keep in mind that, I am also using twitter for my microblogging needs.

So, you can follow me on twitter as well: http://twitter.com/yorgans
Anyways, nice to see you again!

Cheers
Sinan

Friday, July 9, 2010

Holiday in America

I am flying to States for holiday tomorrow for two full weeks. I will try to update my blog as much as I can during that time period.

I hope to bring many interesting subjects and memories with me to share here...

Wish me luck in Vegas! ;-)
Cheers.

Monday, July 5, 2010

Best Turkish Slow Songs

A Sip of Turkish CoffeeImage by Kuzeytac via Flickr

I just made a list of "Best Turkish Slow Songs" for a very special occasion. Some are very fresh, some are 40 years old... it happened to be a very diverse list but I like every single one of them.

So, here it is my personal list and sharing it in case of any need.
Please feel free to choose your favourite one...
Cheers.

• Ferhat Göçer – Cennet http://www.dailymotion.com/video/x1gfkd_ferhat-gocer-cennet_music
• Ayla Dikmen – Anlamazdın http://www.dailymotion.com/video/x7e10q_issiz-adam-ayla-dikmen-anlamazdin_music
• Berkant – Samanyolu http://www.dailymotion.com/video/xbtpw7_berkant-samanyolu_music
• Aslı Güngör&Ferhat Göçer – Kalp Kalbe Karşı http://www.dailymotion.com/video/x3zq8i_enbe-ork-asli-gungor-ferhat-gocer-k_music
• Teoman – Gemiler http://www.dailymotion.com/video/xco9rg_teoman-gemiler_music
• Şebnem Ferah – Sigara http://www.dailymotion.com/video/xdqivu_yebnem-ferah-sigara_music
• Kenan Doğulu – Tutamıyorum Zamanı http://www.dailymotion.com/video/xbjvwn_kenan-doyulu-tutamyyorum-zamany-orj_music
• MFÖ – Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da http://www.dailymotion.com/video/xdlq1u_bu-sabah-yaymur-var-ystanbul-da_music
• Gökhan Kırdar – Yerine Sevemem http://www.dailymotion.com/video/xcgtgg_yerine-sevemem-gokhan-kyrdar_music
• Cemali – Duymak İstiyorum http://www.dailymotion.com/video/x83x37_cemali-duymak-ystiyorum_music
• Mirkelam – Unutulmaz http://www.dailymotion.com/video/x96884_mirkelam-unutulmaz_music
• Tanju Okan – Deniz ve Mehtap http://www.dailymotion.com/video/xd53qo_tanju-okan-denyz-ve-mehtap_music
• Alpay - Eylül’de Gel http://www.dailymotion.com/video/x8hirb_alpay-eylulde-gel_music
• Şecaattin Tanyerli – Papatya Gibisin http://www.dailymotion.com/video/xdtvgc_yecaattin-tanyerli-papatya-gibisin_music
• Şecaattin Tanyerli – Sevdim Bir Genç Kadını http://www.dailymotion.com/video/xdtli4_sevdim-bir-genc-kadyny_music

Saturday, July 3, 2010

Cirque du Soleil

Finally I will have the opportunity to watch a live "Cirque du Soleil" show very soon.

I was aware of this very well known company and their highly rated shows. However, my personal interest has increased dramatically when I started to deal with the "Blue Ocean Strategy" from W.Chan Kim and Renee Mauborgne.

This is one of most used innovation strategies in the world and one of the key examples of the book is based on this company. It is about how they've sailed out from a red ocean of circus with a bloody competition and minimized profits. I have read and saw online many things about them and now I cannot wait to watch live one of their shows!

Let me give you some information about them; The Montreal, Canada based company started with a group of 20 street performers at its beginnings in 1984 and now, Cirque du Soleil is a major Quebec-based organization providing high-quality artistic entertainment. The company has more than 4,000 employees from over 40 different countries, including 1,000 artists.

They declare Cirque du Soleil’s mission is to invoke the imagination, provoke the senses and evoke the emotions of people around the world.

And finally, in two weeks from now, I will be in Las Vegas and trying to choose one of these seven outstanding shows. The reviews and comments I have been reading so far are leading me to Mystere at Treasure Island. However, it is still a very close call between Mystere and O.

So, any feedback and comment from anyone would be appreciated. Cheers.

Thursday, June 24, 2010

Erdil Yaşaroğlu@DEEPTalk

Bu akşam Project House isimli dijital medya pazarlama konusunda uzmanlaşmış bir şirketin her ay düzenlendiği sohbet toplantılarının dördüncüsüne katılma şansı buldum. Konuşmacı konuk, Komikaze köşesinin yaratıcısı ve Penguen dergisinin çizerlerinden Erdil Yaşaroğlu idi.

Bana mizah dergilerini, karikatürü sevdiren, ilk karikatür kitaplarımı almamı sağlayan kişilerden biri olan Erdil Yaşaroğlu'nu samimi bir ortamda dinlemek ve sohbet etmek gerçekten çok keyifli idi. Söylemeseydi 39 yaşında olduğuna asla inanmayacağım mizahçı, hem kendi hayat hikayesinden bahsetti hem de sorulan soruları cevapladı.
Sadece bir yazar/çizer olarak kalmakla yetinmeyen Erdil Yaşaroğlu, sosyal medya ve interneti de en etkin kullanan mizahçılar arasında. Şöyle ki, twitter'da tam 44,542 adet izleyicisi var (ki bu rakam neredeyse Penguen'in haftalık satış rakamı kadar). Buradan kendi deyimi ile eşine dostuna söylediği, paylaştığı fikir ve çizimlerini dünya ile paylaşıyor.
Erdil Yaşaroğlu; iyi ki varsın, çiziyorsun, bu işi seviyorsun ve bıkmıyorsun. Sorduğum, "mizah dergilerindeki mitoz bölünmeler/ayrılmalar, kalanlarda burukluk yaratıyor mu?" sorusuna verdiğin içten ve samimi cevap için de teşekkürler.

Thursday, June 17, 2010

Thomas Friedman@Özyeğin University

15 Haziran 2010 Salı günü Özyeğin Üniversitesinin düzenlediği Research@Özyeğin lansman toplantısına davetli olan Thomas Friedman’ın sunumuna şirketimden arkadaşlarla katıldık.
Friedman, geçen yıl çıkan son kitabı ile aynı ismi taşıyan bir sunum gerçekleştirdi: “Sıcak, Düz ve Kalabalık: Neden Yeşil Devrime İhtiyacımız Var”.

Friedman öncesinde söz alan Özyeğin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Erkut ve Araştırma ve Teknolojiden Sorumlu Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şirin Tekinay konuşmalarından satır başları ile Thomas Friedman’ın sunumunun en önemli yerlerini sizler için ekteki sunum formatında özetledik.

Çok kısa süre sonra son sayfadaki linkten de konuşmanın tamamını da izleyebileceksiniz.
Beğeninize sunarım.

Sunday, June 6, 2010

About Open Innovation

I am reading The Innovative Leader from Paul Sloane at the moment, who is an author and public speaker on lateral thinking and innovation.

I will summarize this extremely valuable book later and highlight my personal favourite parts after finishing it. However I would like to mention the key steps for success in open innovation beforehand:
  • Each part should define what it wants to get out of the relationship.
  • It must be clear who owns the intellectual property in the partnership.
  • Each side should allocate a senior person with overall responsibility for the success of the partnership.
  • Key obligations, expectations and milestones should be established early.
  • Each party should remember that honesty and trust is built on clear communication - especially when objectives look likely to be missed.
  • A good legal contract should be in place.

Since this open innovation issue is becoming more and more important in course of time, I think these key points should be studied extremely well before jumping into this process. It is cleary a beneficial system for companies (i.e. Kimberly Clark reduces the time it takes to bring out new products by 30% through open innovation). However, the biggest drawback would be, creating a competitor from zero, if you do not handle this process smoothly.

Sony Ericsson Xperia X10

I think I found my next smartphone! Not only my tendency to Sony Ericsson (my last two cell phones were P990 and P1 :-)), but also the design and the innovative android operating system of this pretty gadget is attracting me!

Please watch the video and decide yourself, isn't it beautiful?

I will be travelling to US next month and plan to purchase this phone.

If you have some comments and feedback to share; please speak now, or forever hold your peace! Cheers.

Saturday, June 5, 2010

İnovasyon hakkında 3 madde...

Yeni okuduğum bir inovasyon yazısından kendi adıma altı çizilecek üç konuyu aşağıya kopyalıyorum:

1. Şirketlerin başarılı olması için, farklı geçmişlerden gelen ve farklı becerilere sahip kişiler gerçek sorunlar konusunda işbirliği yaparken ortaya çıkabilecek eğitim gereksinimlerine önem vermesi gerekiyor…
2. Yeni nesil bilgi teknolojileri aracılığıyla süreçler geliştirilmeli, bu sayede inovasyonların tüm network’e yayılması garanti altına alınmalıdır. Network içinde verimli friksiyon genişledikçe, oluşan yeni bir döngü paylaşılan değerleri ve güveni güçlendirir…
3. Batılı yöneticiler inovasyonu tartışırken süreçlerden çok ürünlere, çoğalan ürün inovasyonlarından ziyade buluşlara odaklanma eğilimi gösterir... Ekonomik varlığın büyük bölümü ise zamanla gelişen daha yalın ürünlerden kaynaklanır. Hatta süreç inovasyonu rekabet avantajı kazanmak ve servet elde etmek için çok daha önemli olabilir. Örneğin, Dell ve Wal-Mart Mağazaları, bunlardan büyük gelirler elde etmiştir…

Altına imza atmak için sizlerle paylaşıyorum. :-) Var mı görüşü olan?

Sinan

Radyo Voyage

If you are looking for a radio channel with good quality music with limited lyrics and hate frequent interruption with stupid commercial breaks, here is one recommendation for you:

Radyo Voyage - http://www.radyovoyage.com/ - 107.4 (Turkey
They are in tune since January 2009 and offering new age and world music to all over the world through their website. It is perfect during driving, studying and also blogging.
Just give a shot. You will like it!
Cheers...

Ecological Intelligence = Ekolojik Zeka

İş yerimden bir arkadaşımın paylaştığı ve hoşuma giden bir yazıyı/kitabı sizlerle paylaşmak isterim. Kitabın ismi Ecological Intelligence (Ekolojik Zeka) yazarı Daniel Goleman ve satın alma kararlarımızı saklı etkileri üzerine görüşlerini içeriyor. Özetle şunları söylüyor:

"Sürdürülebilirliğin önündeki en büyük engel biz tüketicileriz. Sorun bizim kötü olmamız değil, günlük tercihlerimizde kör gibi davranmamız. İçimizdeki en derin arzuları bu kez daha sağlıklı bir dünya için seferber etmemiz gerekirken, yeni bilgi teknolojileri sayesinde çocuklarımız ve torunlarımız için bunu başarabileceğimiz inancını pekiştiriyor."

"Sağlığımızı tehdit eden ve çevreyi kirleten kimyasallar içeren ‘bitkisel’ şampuanlar satın alıyoruz. Mercan resiflerini görmek için dalıyoruz, ama güneş kremimizin içindeki bir maddenin bu mercanları öldüren bir bakteriyi beslediğinin farkında değiliz. Organik pamuktan yapılmış tişörtler giyiyoruz ancak kullanılan boyaların fabrika işçilerinin lösemi olmasına neden olabileceğini bilmiyoruz."

"Ürettiğimiz ve tükettiğimiz ürünler ve hizmetlerin etkileri hakkında hiçbir bilgi değiliz. Oysa, tüketiciler olarak büyük bir makinenin çaresiz dişlileri olmaktan çıkıp, ağırlığı olan bir kuvvete dönüşebiliriz. Şirketler ile müşteriler arasındaki temel dengeyi değiştirebiliriz. Ticaretin yol açtığı zararlara ortak bir iradeyle son verebilir, değişen satın alma tercihlerimiz sayesinde şirketlere rekabet avantajında sağlıklı ve yepyeni finansal fırsatlar sunabiliriz."

Time dergisi tarafından dünyayı değiştirecek 10 fikirden biri olarak gösterilen Ekolojik Zekâ, insanlık tarihindeki en büyük meydan okumanın nasıl göğüslenebileceğine ışık tutuyor.

Türkçesi Optimist Yayınları tarafından basılan kitabı mutlaka okunacaklar listeme şimdiden kaydettim. :-)

Sevgiler.

Wednesday, May 26, 2010

Socialnomics by Eric Qualman

This new book I recently finished and would like to share is called Socialnomics and written by a very bright person named, Eric Qualman.

This book was published in 2009 and covers many recent social media related topics from mini-blogging to 2008 US presidential campaign.

I took some notes from the book and posted below. I highly recommend this book to all have an interest in social media and new forms of marketing and economics.

  • Word of mouth goes to world of mouth
    In the future, we will no longer look for the news, rather, the news will find us (via soical media), or we will create it!
    Business models need to shift. Simply digitizing old business models doesn’t work.
    Not all great viral marketing ideas need to originate in marketing department (!)
  • Social media = Preventive Behaviour
    What happens in Vegas, stays on YouTube (not only in Vegas anymore)
    Negative comments and posts are easier to find with social media.
    Companies have more time to focus on the solution rather than spanding time to find it.
  • Reality Social Media is in
    Reality TV has been replaced by reality social media – it’s all about my own reality and my environment.
    “Are you on facebook?” is the new “can I get your phone number?”
    Social media is the new inbox. E-mail is antique for new generations.
  • Obama’s Success
    Companies should learn from Obama’s faith in social media – Obama would not be president without internet.
  • Social + commerce = socialommerce
    Social media helps eliminate different people performing the same tasks, resulting a more efficient purchase and also society.
    Customers will have the ability to see what their friends and colleagues found relevant, researched, purchased, and commented on.
    Successful companies in social media will function like entertainment companies rather than as traditional advertisers.
    The most successful social media app. are those that allow users to look cool by passing it on.
  • Marketers’ jobs have changed:
    Yesterday
    It’s all about sex and the sizzle of the message and brand imaginery
    It’s all about the message; good marketers can sell everything
    We always know what is right for the customer
    We develop the products in house and then deliver
    Today
    It’s important to listen and respond the customer needs
    It’s all about the product; constant communication with all other departments is important
    We never know what is exactly right for the customer
    Our customers will market our product better than we can, so let’s involve their ideas
  • Winners and Losers in a 140-Character World (miniblogging, e.g. twitter)
    Nowadays conversations with consumer occur within platforms like Facebook, YouTube, Twitter.
    No company is perfect, so admit your faults and the public will respect you for it (Toyota effect)
    Your dissatisfied customers/fans of today are the potential competition of tomorrow.
    It’s better to live a social media life making mistakes than living a social media life doing nothing.
  • Glass House Generation
    Smart companies are moving dollars from traditional channels to incentives for users (buyers) to discuss their products within a social media context.
    Don’t build your own social network, better get connected to the best tools that exist.
    In the near future the overall achievement of companies will be largely dependent on their social media success.

Grupanya.com


Sizlerle paylaşmak istediğim bu yeni sitenin adı Grupanya. Sevgili lise arkadaşlarım Onur Yıldırım ve Baran Dilber tarafından geliştirilen Grupanya'yı tanımak için lütfen siteden kopyaladığım aşağıdaki yazıyı okuyunuz:
Grupanya şehrinizde keşfedilmeyi bekleyen birçok mekan, eğlence, kültür ve sanat etkinliğini sizlere büyük indirimlerle sunacak yepyeni bir web sitesidir. Grupanya, işletmelerden başka yerde bulamayacağınız indirimleri sizin için alır ve sizlere her gün farklı bir fırsat sunar. Yeterli sayıda insanın fırsatı satın almasıyla fırsat aktif hale gelir.
Grupanya her gün birbirinden farklı fırsatı, başka bir yerde bulamayacağınız indirimlerle üyelerinin e-posta adreslerine gönderir. Şehri keşfetmenin en eğlenceli ve hesaplı yolu Grupanya’dan geçiyor. Grupanya’nın günlük fırsatlarından haberdar olmak için lütfen Grupanya’yı takip edin.
Beğendiğiniz fırsattan yararlanmak çok kolay. Günün fırsatı sayfasında ‘satın al’ butonunu tıklayarak, fırsatı satın alırsınız ve fırsat çekiniz hemen size e-posta ve SMS yolu ile gönderilir. Unutmayın, fırsatın aktif olması için yeterince kişinin almış olması gerekir. Her fırsat için bu limit ayrı belirlenir ve günün fırsatı sayfasında o an fırsatı kaç kişinin satın aldığını görebilirsiniz. Fırsat aktif olmazsa kimsenin kredi kartından tahsilat yapılmaz.
Fırsatı satın aldıktan sonra paylaşın! e-posta, facebook, twitter, friendfeed gibi araçları kullanarak, fırsatı tüm arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz. Unutmayın aynı fırsatı satın alan 3 arkadaş, size fırsatın ederi kadar Grupara kazandırır.
Merak ettiğiniz her konu için, Grupanya sitesi içindeki bilgilendirmeleri okuyabilirsiniz. Ben üye oldum bile, sizlere de öneririm!
Selamlar.

Monday, May 24, 2010

What Got You Here, Won’t Get You There

Yakın zamanda okuduğum ve çok beğendiğim bir kitabı sizlerle paylaşmak isterim.
Kitabın ismi “İş Dünyasında Zirveye Giden Yol – Başarılı Olmak İçin Değiştirmeniz Gereken 20 Alışkanlık”. Türkçe ismi oldukça itici olmakla birlikte orijinal ismi çok daha dikkat çekici: “What Got You Here, Won’t Get You There”.

Kitabın yazarı Marshall Goldsmith, 30 yıldan daha fazla bir süredir Amerika’nın en üst düzey; şirket, kamu, ordu vb. üst yönetimlerine koçluk hizmeti veren bir kişi. Bu kitapta da, yıllar boyunca görüştüğü, beraber çalıştığı CEO adayı, YK Başkanı ve/veya adaylarında gördüğü temel özellikleri ve eksiklikleri örnekleri ile veriyor. Bu örnekler ile birlikte şu soruya cevap aramamızı istiyor:

Daha iyi olmak için Nasıl Değişebiliriz?
1. Zafer takıntısı:
Bu davranış, başarılı kişilerde görülen en yaygın davranış problemi olarak adlandırılır. Temeli şirketlerde yaratılan rekabetçi ortama dayanmakla birlikte her tartışmada haklı çıkmak ve kendi istediğini yaptırma dürtüsü kendisini aile içi ilişkilerde ve sosyal hayatta da gösterir. En iyi örnek şu; “eşinizle birlikte akşam yemeği için bir restoran seçerken her seferinde sizin seçtiğiniz restorana mı gidiliyor?”
2. Gereğinden fazla yorum yapmak: Herhangi bir tartışma, konuşma veya toplantıda bir yöneticinin çalışanının bir görüş, yorum veya önerisine “harika bir fikir, teşekkürler” diyerek motive edip konuyu daha sonra olgunlaştırmak yerine, “iyi fikir, fakat bunu şu yoldan denersen daha iyi olur” deme yaklaşımı. Bu yolla fikre belki %5 değer katıyor olabilirsiniz ama çalışanın motivasyonunu da %50 azaltmış olursunuz. Çünkü bu noktadan sonra çalışanın fikri mülkiyetini ele geçirmiş, hevesini kırmış olursunuz.
3. Yargılamak: Bahsedilen yargılama, kendiniz veya bir işinizle ilgili bir konuda bir görüş/yorum istediğiniz bir çalışama arkadaşınızın sözlerini kişisel olarak algılayarak savunmaya geçme ve hemen cevap verme eğilimi. Tamam kimse eleştirilmekten hoşlanmaz, ama sırf fikrini söyledi diye amansızca yargılanmaya da kimse bayılmaz. Bu kişiden alacağınız bir sonraki cevap uzun bir sessizlik ve omuz silkme olacaktır. Bu alışkanlığı değiştirmenin ilk adımı, bir hafta boyunca size sunulan fikirleri yargılamadan dinlemek ve sadece “teşekkür etmek” olabilir.
4. Yıkıcı yorumlar yapmak: Bahsedilen yorumlar; gün içerisinde kasıtlı ya da kasıtsız olarak ağzımızdan çıkan, insanları aşağılamaktan, incitmekten veya kendimizi onlardan üstün görmeye çalışmaktan başka bir işe yaramayan, kalp kırıcı ve iğneleyici sözlerdir. Sizin ağzınızdan çıkarken gayet zararsız ve esprili olduğunu düşündüğünüz bir söz karşı tarafta kırıcı, yıkıcı hatta aşağılayıcı olarak algılanabilir. Bu nedenle konuşmaya başlamadan önce bir kez yutkunup şu soruyu sormak çok önemli; “Bu yapacağım yorum karşımdaki kişinin işine yarar mı?”
5. Söze “Hayır”, “Fakat” veya “Halbuki” ile başlamak: Söze “hayır”, “fakat” veya “halbuki” diye başlarsanız, ses tonunuz ne kadar yumuşak, mülayim ve devamında söylediğiniz sözler ne kadar gurur okşayıcı ve onu destekleyen şekilde devam ederse etsin, karşıya giden mesaj şudur; “ sen haksızsın!”. Bu noktadan sonra karşı taraf neden haklı olduğunu ispat etmeye başlayacağı için konu uzar ve ilk maddedeki zafer takıntısı davranışına kayarak iki taraftan birinin inadına kalır. Çözüm mü? Ne zaman bir cümleye bu üç kelime ile başlarsanız bir kavanoza 5 TL atmaya başlayın.
6. Dünyaya ne kadar akıllı olduğunuzu haykırmak: Bu davranışın en güzel örneği karşımızdaki kişi bir görüş bildirirken vücut dilimiz ile sabırsız bir şekilde başımızı sallarken, saatimize bakarken ve parmaklarımızla masayı döverken gözlemlenir. Tipik giriş cümlesi de; “ben bunu zaten daha önceden biliyordum”’dur. Hepimiz odadaki en akıllı kişi olmak isteriz, ancak bunu açıkça ilan etmek çevremizdekileri küçümsemek olarak algılanır. Bir dahaki sefer ağzınızı açarken sadece, “bunu söylemeye değer mi?” diye düşünsek bu alışkanlıktan uzaklaşmaya başlarız. Hemen arkasından gelmesi gereken adım da, “teşekkür ederim” cümlesi olmalıdır.
7. Sinirliyken konuşmak: Eğer çabuk ve çok sinirlenen birisiyseniz insanlar ve çalışma arkadaşlarınız üzerinde bırakacağınız izlenim yüksek ihtimalle olumsuzdur. Hele bir de bu şekilde ünlendiyseniz insanların sizinle rahatça ve dürüstçe konuşmayacağına emin olabilirsiniz. Bunu engellemenin en iyi yolu şudur; bir dahaki sefer gerçekten öfkelenmenize sebep olacak bir durumla karşılaştığınızda çenenizi kapalı tutarsanız, karşınızdakiler ne kadar öfkeli olduğunuzu anlayamaz(!).
8. Olumsuzluk veya “İzin verin, neden işe yaramayacağını açıklayayım” tutumu: Bazı insanların prensip gereği sürekli olarak, negatif olmak gibi bir alışkanlığı vardır. Bu insanları ailenizde, çevrenizde ve iş yerinizde mutlaka görürsünüz ve bilirsiniz. Bazen kendilerini “gerçekçi”, bazen de “şeytanın avukatı” olarak adlandırırlar. Olumsuzluk onların otomatik tepkileridir. Bu davranış, yukarıda bahsedilen; 2. 4. ve 5. maddelerin bir karışımı gibidir. Her ne kadar yardımcı olma isteği gibi görünse de aslında asıl verdiği mesaj, “sen bu işi bilemezsin”’i içeren bir negatifliktir.
9. Başkalarından bilgi esirgemek: Kasıtlı olarak bilgi esirgemek, gereğinden fazla yorum yapmanın tam tersidir. Burada karşı tarafa gerekli bilgi verilmekten kaçınılır. Asıl amaç elbette güç kazanmak ve bu gücü paylaşmamaktır. Sebebi ne olursa olsun, bir bilgiyi paylaşmadan istenilen sonuca ulaşıldığı durumlar çok nadirdir. Bu şekilde, bir avantaj kazandığınızı veya var olan gücünüzü pekiştirdiğinizi düşünebilirsiniz, ancak asıl yaptığınız şey aslında sadece güvensizliği arttırmaktır.
10. Karşımızdakini hak ettiği şekilde takdir etmemek: Bu bilgi esirgemenin kardeşidir. Bir kişiyi başarılı çalışmasından dolayı takdir etmemek ile sadece adaletsizliği körüklemiş olmakla kalmaz, aynı zamanda söz konusu kişiye elde ettiği başarıdan kaynaklanan duygusal hazzı tatmaktan mahrum bırakmış olursunuz. Takdir, hak edilen paha biçilmez başarı ödülünü içeren mücevher kutusunun etrafına sarılmış kurdele kağıdıdır. Takdir yoksa, hediye eksik kalır. Sadece başarıyı takdir etmiş olursunuz, galibiyet sevincini değil.
11. Hak etmediğimiz itibara sahip olduğumuzu iddia etmek: Bu durum, karşınızdaki kişiyi hak ettiği şekilde takdir etmememin üzerine tuz biber eker. Bu tıpkı tek seferde işlenen bir çifte cinayet gibidir. Bir toplantıda öne sürmüş olduğunuz ve herkesin takdirini kazanan bir fikir, gerçekten sizin miydi, yoksa bunu o odadaki bir kişinin söylediği benzer bir fikirden ilham alarak mı buldunuz? Başkasına hak ettiği itibarı vermenin en kolay yolu, başarıyı ve kazancı paylaşmaktır.
12. Bahaneler uydurmak: Bahaneler iki kategoriye ayrılabilir; doğrudan ve dolaylı bahaneler. Doğrudan bahaneler öne sürerken kendi genetik özelliklerinize sığınıp, “üzgünüm, ne yazık ki ben böyleyim” söylemini öne süreriz. Dolaylı bahaneler ise çoğunlukla, trafik, asistanımız, telefonumuz, bilgisayarımız ile meydana gelen beklenmeyen bir durumları içermektedir. Başkalarına uydurulan bahanelerden daha da kötüsü kendimize uydurduğumuz bahanelerdir. “Ben zaten … konusundan hiç anlamam” demeyi bırakıp o işe dört kolla sarıldığımızda bu işte mutlaka bir ilerleme kaydedebiliriz.
13. Geçmişe takılıp kalmak: Kendinizi hiç, “ben senin yaşındayken…” ifadesi ile başlayan ve kendinizden iftiharla bahsedeceğiniz bir hikayeye başlarken buldunuz mu? Burada bahsedilen şey, geçmişteki başarılara veya başarısızlıklara gereğinden fazla takılmak ve bunların arkasına sığınarak ileriye bakmaktan kaçınmaktır.
14. Adam tutmak: Emriniz altında çalışanlarla ilgili 3 soru sorduğunuzu farz edin; 1. Beni ne kadar seviyorlar? 2. Şirkete ve müşterilere ne kadar katkıda bulunuyorlar? 3. Onları ne kadar olumlu olarak değerlendiriyorum? Şimdi dürüstçe cevap verin; 1 ve 3. soru arasındaki korelasyon mu daha güçlü, yoksa 2 ve 3. soru arasındaki mi? Eğer ilk korelasyon daha güçlü ise siz de ne yazık ki dalkavukluk rüzgarına kapılmış ve insanları performansları yerine görünürde sizi ne kadar sevdikleri ile değerlendiriyorsunuzdur. Bu da bizi sahte bir övgünün keyfini süren içi boş bir lider yapar.
15. Pişmanlığı dile getirmekten çekinmek: Pişmanlığı dile getirmek, günah çıkarmak gibidir; “üzgünüm” dersiniz ve rahatlarsınız. Buna rağmen pek çok kişi için bunun pratiğe dökülmesi oldukça zordur. Bazıları bunu yenilgiyi kabul etmek olarak algılar ve her zaman kazanan kişi olmak için yanıp tutuşurlar. Ancak şunu bilmesiniz ki, iş yerlerinde veya özel hayatında, özür dilemekten çekinen insanlar, üzerlerinde “umurumda değilsin” yazan t-shirt’ler ile gezer gibi algılanır. Bu nedenle, ön yargılarınızdan ve zafer takıntınızdan sıyrılın. Yeri geldiğinde özür dilemekten çekinmeyin, emin olun bu sizi daha büyük biri yapacaktır.
16. Dinlememek: İş dünyasında en çok işitilen şikayetlerden birisidir. İnsanlar her türlü kabalığa tolerans gösterebilirler ancak, karşısındaki kişi tarafından dinlenilmemek onlara şu mesajları gönderir; “umurumda değilsin, seni anlamıyorum, yanlış düşünüyorsun, zamanımı boşa harcıyorsun vb.” İnsanların bu mesajlara rağmen sizinle tekrar konuşmaları bir mucizedir.Bir başkası konuşurken parmaklarınızı masaya vururken buluyorsanız buna hemen son verin. Sürekli “sıradaki!” diye bağırıp durmayı bırakın ve sabırsızlık göstermeye son verin. Bu sadece kaba ve rahatsız bir davranış olmakla kalmaz, çalışanınızı kendisine başka bir patron aramaya sevk eder.
17. Karşımızdakine duyduğumuz minnettarlığı ifade etmemek: İnsan ilişkilerinde “özür dilemek” kadar “teşekkür etmek” de hoş ve sihirli bir jesttir. Hatta söyleyecek hiçbir şey bulamadığınız zamanlarda bile rahatlıkla söyleyebileceğiniz ve karşınızdaki kişiyi asla rahatsız etmeyecek bir kalıptır. “Teşekkür ederim” demek için üstün bir beceriye de sahip olmak gerekmez. Sadece ağzınızı uygun bir şekilde bükmeniz, ses tellerinizi germeniz ve toplam 6 heceden oluşan bu iki kelimenin dudaklarınızın arasından süzülüvermesini ve sizi duyabilecek mesafedeki herkesin dört köşe olmuş minnettar kulaklarına ulaşmasına izin vermeniz yeterlidir.
18. Elçiye zeval vermek: Bu durum, müdürünüzden bir görüşme talebi için asistanına gittiğinizde aldığınız olumsuz bir cevap üzerine verdiğiniz ters bir tepki de olabilir, bir toplantıda kötü bir haber veren bir iş arkadaşınıza yolladığınız ters bir söz ve mimik de. Eğer amacınız insanların sizinle iletişimini keserek her türlü fikir paylaşımını engellemekse bu konudaki imajınızı sağlamlaştırmalısınız. Yok eğer bu kötü alışkanlığa son vermek istiyorsanız, öncelikle derin bir nefes alıp “teşekkür ederim” diyerek işe başlamalısınız. Bilmesiniz ki, elçiye zeval olmaz.
19. Sorumluluğu başkasına yüklemek: Bir tutam zafer takıntısı, bir tutam bahaneler uydurmayı alın. Bunu özür dilememek ve başkalarına hak ettikleri takdiri göstermemek ile karıştırın. Üzerine az miktar elçiye zeval vermek ve öfkelenmek ile süsleyin. İşte suçu başkasına yüklemeği elde ettiniz. Hatasını üstlenmeyen bir lider, arkasından savaşa gözü kapalı gireceğimiz biri değildir. İçgüdüsel olarak bu kişinin kişiliğini, güvenirliğini ve ona karşı sadakatimizi sorgularız. Böyle davranarak her ne kadar itibarımızı koruduğumuzu düşünsek de aslında gerçekte onu tamamen yok ediyoruzdur.
20. Aşırı derecede “kendim olma” isteği: Bazen hepimizde aşırı derecede “ben-merkezli” olma durumu ortaya çıkar. Eğer siz de randevularınızı sürekli kendi programınıza göre erteliyorsanız ve insanların planlarını alt üst ediyorsanız, sizi arayıp bulamayan kişilere geri dönecek zaman (!) bulamıyorsanız, ne kadar kırıcı ve gereksiz olduğunu düşünmeden her aklınıza geleni söylüyorsanız, sizin için de tehlike çanları çalıyor demektir. Bu durumun en temel bahanesi; “ne yapayım, ben böyleyim”’dir. Kendi yapımıza olan bu sapkın sadakatimiz, yukarıda yazan tüm bu olumsuz davranışları değiştirmek için en temek engeldir. Bu nedenle belki de tersten başa giderek öncelikle kendimizin değişebileceğimize olan inancı ortaya koymalı ve uzun süreli pozitif değişimi hayata geçirmeliyiz.

Bu değiştirilmesi gereken 20 alışkanlık ve kısa açıklamalarını yukarıdaki gibi özetledim. Bu özet ile yetinmezseniz kitabı D&R’larda bulabilirsiniz. Sadece 227 sayfa ve son derece kolay okunuyor.
Ben bu kitabı okurken çok keyif aldım, çok faydalandım ve herkese tavsiye ederim. Bu 20 alışkanlığın dışında doğru teşekkür etme ve özür dileme teknikleri, geribildirim/ileribildirim verme yöntemleri gibi farklı başlıklar altında da bir çok örnek var.

Ayrıca, yazarın anlatımı hoşuma gittiği için, ikinci ve son kitabı “MOJO – How to Get It, How to Keep It, How to Get It Back If You Lose It”’i de dün satın aldım. İlk fırsatta bunu da okuyacağım.

Tuesday, May 18, 2010

Garbage Town Amsterdam

It has been a while since I last visited Amsterdam. First time was with my best friend Ahmet in 2003 and the last time should have been with my RWTH Aachen buddy Erman in 2004 while we were visiting The Hague Jazz Festival. There are two very interesting anectodes from this visit as well but this is not the purpose of this post, so I will spare them for the future.
The topic of this post is the shocking condition of the beautiful city Amsterdam and how it got to this situation... There are garbage bags everywhere and they are untidy and busted. It is really unbelievable, how bad it looks.

I came to Amsterdam today with a 5-hours delayed flight, due to the ash clouds blocking the Schiphol Airport air traffic. However, the streets of the city are much worse than its air pollution.
You can see similar views on all over the city and as a visitor/tourist it gave me a very bad impression. I hope there is, at least, a good reason for this mess. Even if so, they have to find a very good and quick solution. Because my friends, it smells much worse than it looks!

Cheers...