Wednesday, May 26, 2010

Socialnomics by Eric Qualman

This new book I recently finished and would like to share is called Socialnomics and written by a very bright person named, Eric Qualman.

This book was published in 2009 and covers many recent social media related topics from mini-blogging to 2008 US presidential campaign.

I took some notes from the book and posted below. I highly recommend this book to all have an interest in social media and new forms of marketing and economics.

  • Word of mouth goes to world of mouth
    In the future, we will no longer look for the news, rather, the news will find us (via soical media), or we will create it!
    Business models need to shift. Simply digitizing old business models doesn’t work.
    Not all great viral marketing ideas need to originate in marketing department (!)
  • Social media = Preventive Behaviour
    What happens in Vegas, stays on YouTube (not only in Vegas anymore)
    Negative comments and posts are easier to find with social media.
    Companies have more time to focus on the solution rather than spanding time to find it.
  • Reality Social Media is in
    Reality TV has been replaced by reality social media – it’s all about my own reality and my environment.
    “Are you on facebook?” is the new “can I get your phone number?”
    Social media is the new inbox. E-mail is antique for new generations.
  • Obama’s Success
    Companies should learn from Obama’s faith in social media – Obama would not be president without internet.
  • Social + commerce = socialommerce
    Social media helps eliminate different people performing the same tasks, resulting a more efficient purchase and also society.
    Customers will have the ability to see what their friends and colleagues found relevant, researched, purchased, and commented on.
    Successful companies in social media will function like entertainment companies rather than as traditional advertisers.
    The most successful social media app. are those that allow users to look cool by passing it on.
  • Marketers’ jobs have changed:
    Yesterday
    It’s all about sex and the sizzle of the message and brand imaginery
    It’s all about the message; good marketers can sell everything
    We always know what is right for the customer
    We develop the products in house and then deliver
    Today
    It’s important to listen and respond the customer needs
    It’s all about the product; constant communication with all other departments is important
    We never know what is exactly right for the customer
    Our customers will market our product better than we can, so let’s involve their ideas
  • Winners and Losers in a 140-Character World (miniblogging, e.g. twitter)
    Nowadays conversations with consumer occur within platforms like Facebook, YouTube, Twitter.
    No company is perfect, so admit your faults and the public will respect you for it (Toyota effect)
    Your dissatisfied customers/fans of today are the potential competition of tomorrow.
    It’s better to live a social media life making mistakes than living a social media life doing nothing.
  • Glass House Generation
    Smart companies are moving dollars from traditional channels to incentives for users (buyers) to discuss their products within a social media context.
    Don’t build your own social network, better get connected to the best tools that exist.
    In the near future the overall achievement of companies will be largely dependent on their social media success.

Grupanya.com


Sizlerle paylaşmak istediğim bu yeni sitenin adı Grupanya. Sevgili lise arkadaşlarım Onur Yıldırım ve Baran Dilber tarafından geliştirilen Grupanya'yı tanımak için lütfen siteden kopyaladığım aşağıdaki yazıyı okuyunuz:
Grupanya şehrinizde keşfedilmeyi bekleyen birçok mekan, eğlence, kültür ve sanat etkinliğini sizlere büyük indirimlerle sunacak yepyeni bir web sitesidir. Grupanya, işletmelerden başka yerde bulamayacağınız indirimleri sizin için alır ve sizlere her gün farklı bir fırsat sunar. Yeterli sayıda insanın fırsatı satın almasıyla fırsat aktif hale gelir.
Grupanya her gün birbirinden farklı fırsatı, başka bir yerde bulamayacağınız indirimlerle üyelerinin e-posta adreslerine gönderir. Şehri keşfetmenin en eğlenceli ve hesaplı yolu Grupanya’dan geçiyor. Grupanya’nın günlük fırsatlarından haberdar olmak için lütfen Grupanya’yı takip edin.
Beğendiğiniz fırsattan yararlanmak çok kolay. Günün fırsatı sayfasında ‘satın al’ butonunu tıklayarak, fırsatı satın alırsınız ve fırsat çekiniz hemen size e-posta ve SMS yolu ile gönderilir. Unutmayın, fırsatın aktif olması için yeterince kişinin almış olması gerekir. Her fırsat için bu limit ayrı belirlenir ve günün fırsatı sayfasında o an fırsatı kaç kişinin satın aldığını görebilirsiniz. Fırsat aktif olmazsa kimsenin kredi kartından tahsilat yapılmaz.
Fırsatı satın aldıktan sonra paylaşın! e-posta, facebook, twitter, friendfeed gibi araçları kullanarak, fırsatı tüm arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz. Unutmayın aynı fırsatı satın alan 3 arkadaş, size fırsatın ederi kadar Grupara kazandırır.
Merak ettiğiniz her konu için, Grupanya sitesi içindeki bilgilendirmeleri okuyabilirsiniz. Ben üye oldum bile, sizlere de öneririm!
Selamlar.

Monday, May 24, 2010

What Got You Here, Won’t Get You There

Yakın zamanda okuduğum ve çok beğendiğim bir kitabı sizlerle paylaşmak isterim.
Kitabın ismi “İş Dünyasında Zirveye Giden Yol – Başarılı Olmak İçin Değiştirmeniz Gereken 20 Alışkanlık”. Türkçe ismi oldukça itici olmakla birlikte orijinal ismi çok daha dikkat çekici: “What Got You Here, Won’t Get You There”.

Kitabın yazarı Marshall Goldsmith, 30 yıldan daha fazla bir süredir Amerika’nın en üst düzey; şirket, kamu, ordu vb. üst yönetimlerine koçluk hizmeti veren bir kişi. Bu kitapta da, yıllar boyunca görüştüğü, beraber çalıştığı CEO adayı, YK Başkanı ve/veya adaylarında gördüğü temel özellikleri ve eksiklikleri örnekleri ile veriyor. Bu örnekler ile birlikte şu soruya cevap aramamızı istiyor:

Daha iyi olmak için Nasıl Değişebiliriz?
1. Zafer takıntısı:
Bu davranış, başarılı kişilerde görülen en yaygın davranış problemi olarak adlandırılır. Temeli şirketlerde yaratılan rekabetçi ortama dayanmakla birlikte her tartışmada haklı çıkmak ve kendi istediğini yaptırma dürtüsü kendisini aile içi ilişkilerde ve sosyal hayatta da gösterir. En iyi örnek şu; “eşinizle birlikte akşam yemeği için bir restoran seçerken her seferinde sizin seçtiğiniz restorana mı gidiliyor?”
2. Gereğinden fazla yorum yapmak: Herhangi bir tartışma, konuşma veya toplantıda bir yöneticinin çalışanının bir görüş, yorum veya önerisine “harika bir fikir, teşekkürler” diyerek motive edip konuyu daha sonra olgunlaştırmak yerine, “iyi fikir, fakat bunu şu yoldan denersen daha iyi olur” deme yaklaşımı. Bu yolla fikre belki %5 değer katıyor olabilirsiniz ama çalışanın motivasyonunu da %50 azaltmış olursunuz. Çünkü bu noktadan sonra çalışanın fikri mülkiyetini ele geçirmiş, hevesini kırmış olursunuz.
3. Yargılamak: Bahsedilen yargılama, kendiniz veya bir işinizle ilgili bir konuda bir görüş/yorum istediğiniz bir çalışama arkadaşınızın sözlerini kişisel olarak algılayarak savunmaya geçme ve hemen cevap verme eğilimi. Tamam kimse eleştirilmekten hoşlanmaz, ama sırf fikrini söyledi diye amansızca yargılanmaya da kimse bayılmaz. Bu kişiden alacağınız bir sonraki cevap uzun bir sessizlik ve omuz silkme olacaktır. Bu alışkanlığı değiştirmenin ilk adımı, bir hafta boyunca size sunulan fikirleri yargılamadan dinlemek ve sadece “teşekkür etmek” olabilir.
4. Yıkıcı yorumlar yapmak: Bahsedilen yorumlar; gün içerisinde kasıtlı ya da kasıtsız olarak ağzımızdan çıkan, insanları aşağılamaktan, incitmekten veya kendimizi onlardan üstün görmeye çalışmaktan başka bir işe yaramayan, kalp kırıcı ve iğneleyici sözlerdir. Sizin ağzınızdan çıkarken gayet zararsız ve esprili olduğunu düşündüğünüz bir söz karşı tarafta kırıcı, yıkıcı hatta aşağılayıcı olarak algılanabilir. Bu nedenle konuşmaya başlamadan önce bir kez yutkunup şu soruyu sormak çok önemli; “Bu yapacağım yorum karşımdaki kişinin işine yarar mı?”
5. Söze “Hayır”, “Fakat” veya “Halbuki” ile başlamak: Söze “hayır”, “fakat” veya “halbuki” diye başlarsanız, ses tonunuz ne kadar yumuşak, mülayim ve devamında söylediğiniz sözler ne kadar gurur okşayıcı ve onu destekleyen şekilde devam ederse etsin, karşıya giden mesaj şudur; “ sen haksızsın!”. Bu noktadan sonra karşı taraf neden haklı olduğunu ispat etmeye başlayacağı için konu uzar ve ilk maddedeki zafer takıntısı davranışına kayarak iki taraftan birinin inadına kalır. Çözüm mü? Ne zaman bir cümleye bu üç kelime ile başlarsanız bir kavanoza 5 TL atmaya başlayın.
6. Dünyaya ne kadar akıllı olduğunuzu haykırmak: Bu davranışın en güzel örneği karşımızdaki kişi bir görüş bildirirken vücut dilimiz ile sabırsız bir şekilde başımızı sallarken, saatimize bakarken ve parmaklarımızla masayı döverken gözlemlenir. Tipik giriş cümlesi de; “ben bunu zaten daha önceden biliyordum”’dur. Hepimiz odadaki en akıllı kişi olmak isteriz, ancak bunu açıkça ilan etmek çevremizdekileri küçümsemek olarak algılanır. Bir dahaki sefer ağzınızı açarken sadece, “bunu söylemeye değer mi?” diye düşünsek bu alışkanlıktan uzaklaşmaya başlarız. Hemen arkasından gelmesi gereken adım da, “teşekkür ederim” cümlesi olmalıdır.
7. Sinirliyken konuşmak: Eğer çabuk ve çok sinirlenen birisiyseniz insanlar ve çalışma arkadaşlarınız üzerinde bırakacağınız izlenim yüksek ihtimalle olumsuzdur. Hele bir de bu şekilde ünlendiyseniz insanların sizinle rahatça ve dürüstçe konuşmayacağına emin olabilirsiniz. Bunu engellemenin en iyi yolu şudur; bir dahaki sefer gerçekten öfkelenmenize sebep olacak bir durumla karşılaştığınızda çenenizi kapalı tutarsanız, karşınızdakiler ne kadar öfkeli olduğunuzu anlayamaz(!).
8. Olumsuzluk veya “İzin verin, neden işe yaramayacağını açıklayayım” tutumu: Bazı insanların prensip gereği sürekli olarak, negatif olmak gibi bir alışkanlığı vardır. Bu insanları ailenizde, çevrenizde ve iş yerinizde mutlaka görürsünüz ve bilirsiniz. Bazen kendilerini “gerçekçi”, bazen de “şeytanın avukatı” olarak adlandırırlar. Olumsuzluk onların otomatik tepkileridir. Bu davranış, yukarıda bahsedilen; 2. 4. ve 5. maddelerin bir karışımı gibidir. Her ne kadar yardımcı olma isteği gibi görünse de aslında asıl verdiği mesaj, “sen bu işi bilemezsin”’i içeren bir negatifliktir.
9. Başkalarından bilgi esirgemek: Kasıtlı olarak bilgi esirgemek, gereğinden fazla yorum yapmanın tam tersidir. Burada karşı tarafa gerekli bilgi verilmekten kaçınılır. Asıl amaç elbette güç kazanmak ve bu gücü paylaşmamaktır. Sebebi ne olursa olsun, bir bilgiyi paylaşmadan istenilen sonuca ulaşıldığı durumlar çok nadirdir. Bu şekilde, bir avantaj kazandığınızı veya var olan gücünüzü pekiştirdiğinizi düşünebilirsiniz, ancak asıl yaptığınız şey aslında sadece güvensizliği arttırmaktır.
10. Karşımızdakini hak ettiği şekilde takdir etmemek: Bu bilgi esirgemenin kardeşidir. Bir kişiyi başarılı çalışmasından dolayı takdir etmemek ile sadece adaletsizliği körüklemiş olmakla kalmaz, aynı zamanda söz konusu kişiye elde ettiği başarıdan kaynaklanan duygusal hazzı tatmaktan mahrum bırakmış olursunuz. Takdir, hak edilen paha biçilmez başarı ödülünü içeren mücevher kutusunun etrafına sarılmış kurdele kağıdıdır. Takdir yoksa, hediye eksik kalır. Sadece başarıyı takdir etmiş olursunuz, galibiyet sevincini değil.
11. Hak etmediğimiz itibara sahip olduğumuzu iddia etmek: Bu durum, karşınızdaki kişiyi hak ettiği şekilde takdir etmememin üzerine tuz biber eker. Bu tıpkı tek seferde işlenen bir çifte cinayet gibidir. Bir toplantıda öne sürmüş olduğunuz ve herkesin takdirini kazanan bir fikir, gerçekten sizin miydi, yoksa bunu o odadaki bir kişinin söylediği benzer bir fikirden ilham alarak mı buldunuz? Başkasına hak ettiği itibarı vermenin en kolay yolu, başarıyı ve kazancı paylaşmaktır.
12. Bahaneler uydurmak: Bahaneler iki kategoriye ayrılabilir; doğrudan ve dolaylı bahaneler. Doğrudan bahaneler öne sürerken kendi genetik özelliklerinize sığınıp, “üzgünüm, ne yazık ki ben böyleyim” söylemini öne süreriz. Dolaylı bahaneler ise çoğunlukla, trafik, asistanımız, telefonumuz, bilgisayarımız ile meydana gelen beklenmeyen bir durumları içermektedir. Başkalarına uydurulan bahanelerden daha da kötüsü kendimize uydurduğumuz bahanelerdir. “Ben zaten … konusundan hiç anlamam” demeyi bırakıp o işe dört kolla sarıldığımızda bu işte mutlaka bir ilerleme kaydedebiliriz.
13. Geçmişe takılıp kalmak: Kendinizi hiç, “ben senin yaşındayken…” ifadesi ile başlayan ve kendinizden iftiharla bahsedeceğiniz bir hikayeye başlarken buldunuz mu? Burada bahsedilen şey, geçmişteki başarılara veya başarısızlıklara gereğinden fazla takılmak ve bunların arkasına sığınarak ileriye bakmaktan kaçınmaktır.
14. Adam tutmak: Emriniz altında çalışanlarla ilgili 3 soru sorduğunuzu farz edin; 1. Beni ne kadar seviyorlar? 2. Şirkete ve müşterilere ne kadar katkıda bulunuyorlar? 3. Onları ne kadar olumlu olarak değerlendiriyorum? Şimdi dürüstçe cevap verin; 1 ve 3. soru arasındaki korelasyon mu daha güçlü, yoksa 2 ve 3. soru arasındaki mi? Eğer ilk korelasyon daha güçlü ise siz de ne yazık ki dalkavukluk rüzgarına kapılmış ve insanları performansları yerine görünürde sizi ne kadar sevdikleri ile değerlendiriyorsunuzdur. Bu da bizi sahte bir övgünün keyfini süren içi boş bir lider yapar.
15. Pişmanlığı dile getirmekten çekinmek: Pişmanlığı dile getirmek, günah çıkarmak gibidir; “üzgünüm” dersiniz ve rahatlarsınız. Buna rağmen pek çok kişi için bunun pratiğe dökülmesi oldukça zordur. Bazıları bunu yenilgiyi kabul etmek olarak algılar ve her zaman kazanan kişi olmak için yanıp tutuşurlar. Ancak şunu bilmesiniz ki, iş yerlerinde veya özel hayatında, özür dilemekten çekinen insanlar, üzerlerinde “umurumda değilsin” yazan t-shirt’ler ile gezer gibi algılanır. Bu nedenle, ön yargılarınızdan ve zafer takıntınızdan sıyrılın. Yeri geldiğinde özür dilemekten çekinmeyin, emin olun bu sizi daha büyük biri yapacaktır.
16. Dinlememek: İş dünyasında en çok işitilen şikayetlerden birisidir. İnsanlar her türlü kabalığa tolerans gösterebilirler ancak, karşısındaki kişi tarafından dinlenilmemek onlara şu mesajları gönderir; “umurumda değilsin, seni anlamıyorum, yanlış düşünüyorsun, zamanımı boşa harcıyorsun vb.” İnsanların bu mesajlara rağmen sizinle tekrar konuşmaları bir mucizedir.Bir başkası konuşurken parmaklarınızı masaya vururken buluyorsanız buna hemen son verin. Sürekli “sıradaki!” diye bağırıp durmayı bırakın ve sabırsızlık göstermeye son verin. Bu sadece kaba ve rahatsız bir davranış olmakla kalmaz, çalışanınızı kendisine başka bir patron aramaya sevk eder.
17. Karşımızdakine duyduğumuz minnettarlığı ifade etmemek: İnsan ilişkilerinde “özür dilemek” kadar “teşekkür etmek” de hoş ve sihirli bir jesttir. Hatta söyleyecek hiçbir şey bulamadığınız zamanlarda bile rahatlıkla söyleyebileceğiniz ve karşınızdaki kişiyi asla rahatsız etmeyecek bir kalıptır. “Teşekkür ederim” demek için üstün bir beceriye de sahip olmak gerekmez. Sadece ağzınızı uygun bir şekilde bükmeniz, ses tellerinizi germeniz ve toplam 6 heceden oluşan bu iki kelimenin dudaklarınızın arasından süzülüvermesini ve sizi duyabilecek mesafedeki herkesin dört köşe olmuş minnettar kulaklarına ulaşmasına izin vermeniz yeterlidir.
18. Elçiye zeval vermek: Bu durum, müdürünüzden bir görüşme talebi için asistanına gittiğinizde aldığınız olumsuz bir cevap üzerine verdiğiniz ters bir tepki de olabilir, bir toplantıda kötü bir haber veren bir iş arkadaşınıza yolladığınız ters bir söz ve mimik de. Eğer amacınız insanların sizinle iletişimini keserek her türlü fikir paylaşımını engellemekse bu konudaki imajınızı sağlamlaştırmalısınız. Yok eğer bu kötü alışkanlığa son vermek istiyorsanız, öncelikle derin bir nefes alıp “teşekkür ederim” diyerek işe başlamalısınız. Bilmesiniz ki, elçiye zeval olmaz.
19. Sorumluluğu başkasına yüklemek: Bir tutam zafer takıntısı, bir tutam bahaneler uydurmayı alın. Bunu özür dilememek ve başkalarına hak ettikleri takdiri göstermemek ile karıştırın. Üzerine az miktar elçiye zeval vermek ve öfkelenmek ile süsleyin. İşte suçu başkasına yüklemeği elde ettiniz. Hatasını üstlenmeyen bir lider, arkasından savaşa gözü kapalı gireceğimiz biri değildir. İçgüdüsel olarak bu kişinin kişiliğini, güvenirliğini ve ona karşı sadakatimizi sorgularız. Böyle davranarak her ne kadar itibarımızı koruduğumuzu düşünsek de aslında gerçekte onu tamamen yok ediyoruzdur.
20. Aşırı derecede “kendim olma” isteği: Bazen hepimizde aşırı derecede “ben-merkezli” olma durumu ortaya çıkar. Eğer siz de randevularınızı sürekli kendi programınıza göre erteliyorsanız ve insanların planlarını alt üst ediyorsanız, sizi arayıp bulamayan kişilere geri dönecek zaman (!) bulamıyorsanız, ne kadar kırıcı ve gereksiz olduğunu düşünmeden her aklınıza geleni söylüyorsanız, sizin için de tehlike çanları çalıyor demektir. Bu durumun en temel bahanesi; “ne yapayım, ben böyleyim”’dir. Kendi yapımıza olan bu sapkın sadakatimiz, yukarıda yazan tüm bu olumsuz davranışları değiştirmek için en temek engeldir. Bu nedenle belki de tersten başa giderek öncelikle kendimizin değişebileceğimize olan inancı ortaya koymalı ve uzun süreli pozitif değişimi hayata geçirmeliyiz.

Bu değiştirilmesi gereken 20 alışkanlık ve kısa açıklamalarını yukarıdaki gibi özetledim. Bu özet ile yetinmezseniz kitabı D&R’larda bulabilirsiniz. Sadece 227 sayfa ve son derece kolay okunuyor.
Ben bu kitabı okurken çok keyif aldım, çok faydalandım ve herkese tavsiye ederim. Bu 20 alışkanlığın dışında doğru teşekkür etme ve özür dileme teknikleri, geribildirim/ileribildirim verme yöntemleri gibi farklı başlıklar altında da bir çok örnek var.

Ayrıca, yazarın anlatımı hoşuma gittiği için, ikinci ve son kitabı “MOJO – How to Get It, How to Keep It, How to Get It Back If You Lose It”’i de dün satın aldım. İlk fırsatta bunu da okuyacağım.

Tuesday, May 18, 2010

Garbage Town Amsterdam

It has been a while since I last visited Amsterdam. First time was with my best friend Ahmet in 2003 and the last time should have been with my RWTH Aachen buddy Erman in 2004 while we were visiting The Hague Jazz Festival. There are two very interesting anectodes from this visit as well but this is not the purpose of this post, so I will spare them for the future.
The topic of this post is the shocking condition of the beautiful city Amsterdam and how it got to this situation... There are garbage bags everywhere and they are untidy and busted. It is really unbelievable, how bad it looks.

I came to Amsterdam today with a 5-hours delayed flight, due to the ash clouds blocking the Schiphol Airport air traffic. However, the streets of the city are much worse than its air pollution.
You can see similar views on all over the city and as a visitor/tourist it gave me a very bad impression. I hope there is, at least, a good reason for this mess. Even if so, they have to find a very good and quick solution. Because my friends, it smells much worse than it looks!

Cheers...

Türk'e birşey olmaz! V2

Eğer blogumu öyle ya da böyle takip ediyorsanız, İzlanda'daki volkanik patlamanın meydana geldiği günlerde tüm Avrupa'yı etkisi altına alan kül bulutları etkisi ile iptal olan uçuşlardan nasıl son dakikada etkikenmediğimizin hikayesini ve fotoğrafını hatırlıyorsunuzdur. Bu konuyu biraz da esprili bir şekilde burada paylaşmış, Türk'e birşey olmaz! mesajı ile vermiştim.
Bu olayın üzerinden 1 aydan da fazla geçti ve artık yanardağın etkisini kaybettiğini düşünüyorsunuz değil mi? İşte kazın ayağı öyle değilmiş. :-) Meğersem yanardağın benimle işi bitmemiş ve usul usul yanarak benim bir sonraki seyahat planımı bekliyormuş.

Ve işte bugün o beklediği fırsat eline geçti ve bu sabah Atatürk Havaalanından saat 08:00'de kalkması gereken Amsterdam uçağı Schiphol Havaalanını kapatan kül bulutları sebebi ile tam 5,5 saat rötar yaptı ve ancak saat 13:30'da uçabildim...

Bu işten ne öğrendik? Tamam belki Türk'e birşey olmadı ama papaz her zaman pilav yemiyor. Ne olursa olsun büyük konuşmamak lazımmış... :-)

Thursday, May 13, 2010

Doğa için çal!

Daha önce 45 müzik ve doğasever tarafından hayata geçirilen ilk proje olan "Divane Aşık Gibi" parçasından sonra projenin ikinci adımı olan "Uzun İnce Bir Yoldayım" parçası bu sefer 91 doğasever tarafından seslendirilmiş.

Her iki şarkıyı da aşağıda beğeninize sunuyorum...

Doga icin Cal 2 / Uzun ince bir yoldayim - official video from Doga icin cal on Vimeo.


Doga Için Çal from radiokentfm on Vimeo.

Monday, May 3, 2010

tedPAD - How to create your future TED-Talk

If you are a fan of TED, statistics and a lot of humor in a very short time, here is Sebastian Wernicke on stage offering all these together. He is turning the tools of statistical analysis on TEDTalks, to come up with a metric for creating "the optimum TEDTalk" based on user ratings.

And he is not just presenting these metrics visually and he also offering this tool online and offline on the following website: http://get-tedpad.com/index.html

You can either choose the white version to create the most phenomenal talk with the top-ten keywords that used in the most favourite TED-Talks, or choose the black version to create a really boring TED-Talk.

It is really fun! Now it is time to hear Sebastian...