Monday, December 19, 2011

Ekiplerin Beş Temel Aksaklığı


Elime "liderlik ve ekip çalışması" üzerine Patrick Lencioni tarafından yazılmış çok güzel bir kitabın özeti geçti ve paylaşmadan edemedim. Bu özeti hazırladığını ve elime ulaşmasını sağlayan eğitim ve danışmanlık şirketi MCT'ye ayrıca teşekkür ederim :-)

Kitabın konusu, herhangi bir takım çalışmasında karşılaşılabilecek en temel aksaklıklar ve bunları aşağıdaki gibi beş madde halinde sunuyor:

1.      İlk aksaklık ekip üyeleri arasında güven eksikliği’ dir. Temelde bu onların grup içinde savunmasız kalmak istemelerinden kaynaklanır. Yanlışları ve zayıf yönleri konusunda birbirlerine karşı gerçekten açık olmayan ekip üyeleri güven için gerekli temeli oluşturamazlar.

2.      Güven oluşturamamanın yıkıcı bir yanı vardır, çünkü bu ikinci aksaklığa, çatışma korkusu’na yol açar. Güven eksikliği yaşayan ekipler sansürsüz ve ateşli fikir tartışmalarına giremezler. Bunun yerine üstü kapalı ve ölçülü yorumlara başvururlar.

3.      Sağlıklı bir çatışmanın yokluğu bir sorundur, çünkü bu ekipte üçüncü aksaklığa neden olur: bağlılık eksikliği. Görüşlerini ateşli ve açık tartışmalarla ortaya koyamayan ekip üyeleri, toplantılar sırasında çoğunlukla aynı fikirdeymiş gibi görünseler bile, aslında çok ender olarak belki de hiçbir zaman bu kararları benimseyip bağlı kalmazlar.

4.      Gerçek bağlılık ve benimsemeden yoksun olan ekip üyeleri, dördüncü aksaklık olan  hesapsorabilmekten kaçınmanın pençesine düşerler. Kendilerini açık bir eylem planına bağlı hissetmeyen insanlar konuya ne kadar odaklanmış ve hırslı olurlarsa olsunlar, ekibin çıkarlarına ters düşen davranışlarından ötürü çalışma arkadaşlarına hesap sormaktan kaçınırlar.

5.    Birbirinden hesap sormayı başaramamak beşinci aksaklığın gelişip büyümesine yol açan bir ortam oluşturur: Ekip üyeleri kendi bireysel gereksinimlerini (ego, meslekte ilerlemek ya da takdir edilmek gibi) ön planda tutar ya da kendi bölümlerinin gereksinimlerini ekibin ortak hedeflerinden daha fazla önemserler ve sonuçları dikkate almama aksaklığı kendini gösterir. Böylece, bir halkası kopan bir zincir gibi, tek bir aksaklığa bile meydan verildiğinde, ekip çalışması bozulur.

Bu modeli anlamanın bir başka yolu, tam tersini  - yani olumlu- bir yaklaşımda bulunup, gerçekten uyumlu bir ekibin üyelerinin nasıl davrandığını kafamızda canlandırmaktır.

1.       Birbirlerine güvenirler.
2.       Fikirler etrafında sansürsüz çatışmaya giderler.
3.       Kararlara ve eylem planlarına bağlı kalırlar.
4.       Bu planları yaşama geçirme konusunda birbirlerinden hesap sorarlar.
5.       Ortak sonuçlara ulaşma meselesine odaklanırlar.

Sharing metrics in 2011

Sunday, September 18, 2011

Augmented Reality = Arttırılmış Gerçeklik!

Bugünlerde sosyal medya ve dijital pazarlama hakkında çok fazla şey okuyorum. Bu kadar popüler bir konuda hiç bilinmedik ve çığır açıcı örnekler bulmak gittikçe zorlaşıyor ancak bir konu var ki, önümüzdeki 3-5 yıla damgasını vuracak gibime geliyor.

Bir mobil teknoloji olarak gelişmekte olan ve yakın zamanda kullanımı gittikçe de artan akıllı telefonlarla hayatımızın önemli bir parçası haline gelmesine kesin gözüyle baktığım konu Augmented Reality (AR), yani Arttırılmış Gerçeklik!

Çok basit bir dille anlatırsak; gerçek dünya ile dijital dünyayı bir araya getiren ve internet teknolojisinin faydalarının gerçek hayatımıza yansıtıldığı bir kavramdan bahsediyoruz diyebiliriz.

Bu kavramı ilk ortaya atan kişiler Paul Milgram ve Fumio Kishino 1994 (!) yılında konuyu aşağıdaki gibi görselleştirmişler.


Ancak eğer siz de benim gibi, bu tam olarak bana bir şey ifade etmiyor diyorsanız size hemen aşağıdaki videoyu izlemenizi öneririm. 2009 yılında TED konferansında gerçekleşen bu sunumda MIT profesörü Pattie Maes ve öğrencisi Pranav Mistry'nin AR ile neler yapılabileceğini etkileyici bir şekilde gösteriyorlar.



Bu kadar etkileyici olmasa da şu anda hayatımıza girmiş ve kullanıma geçmiş bir çok uygulama örneği zaten var. Örnek olarak "sosyal medyaya yansıması nasıl olur?" sorusuna cevap veren bir uygulamayı aşağıda bulabilirsiniz. Dünya çok farklı bir yer olacak değil mi?



Sonuç olarak, AR aynı QR kodlar gibi hakettiği değeri görmüyor ancak AR uygulamalarının 2010 yılında yarattığı $2 milyon'luk değeri 2014'de $700 milyon'un üzerine çıkarması bekleniyor. Bu durum AR'ın şirketler ve markalar için ne kadar büyük bir potansiyel taşıdığını göstermeye yeter de artar sanırım diyerek konuya bir virgül koyalım :-)

Daha detaylı bilgi için bulabildiğim en iyi Türkçe kaynağı da sizlerle paylaşmak isterim:
Murat Ozoral'ın Teknoloji Güncesi: http://muratozoral.com/augmented-reality-arttirilmis-gerceklik/

Social Media Metrics - Turkey 2011

Here are some recent social media metrics I have brought together for Turkey. I hope you will find them as interesting as I have! :-)

In 2011, 41.8% of the Turkish population, which are above 12 years of age (24.4 million people) claim that they are connected to internet at least once in the last month. This percentage was 40.7% (23.6 million people) in 2010. Furthermore; half of the on-line population is connected every day. According to the recent figures 56% of the Turkish internet users are male.
People which are connected “at least one time or more” in a month spend 100 minutes online in average. They use either; home connection (71.1%), work connection (16.2%) or internet cafe connection (15.7%).
80% of the Turkish internet users use social networking sites. 74% of them use internet to check and compose e-mail messages. 34% of them use forums and chat portals and 27% of them enter comments on products they use.
Turkey is a unique social networking country with interesting user numbers in the most of the popular sites, such as;        
  • facebook – 29 million users (4th in the world),
  • MSN – 25 million users (4th in the world),
  • twitter – 1.4 million users (11th in the world).
However, only 19% of the Turkish internet users go online shopping (4.7 million people) and this figure was similar (18%) in 2010. The most commonly searched online category is electronic devices, the most preferred online purchase category is plane tickets and hotel reservations.

On the other hand, the rate of mobile internet users has increased dramatically from 16.2% in 2010 to 29.4% in 2011. People between 12-24 are the most frequent users of mobile services. The primary reason for connection is to check the social networks, e-mail and chat. 10% of the people who use mobile internet, download mobil applications as well.
The most visited mobile sites are:
  • google (86%),
  • facebook (75%),
  • youtube (46%),
  • izlesene.com (35%) and
  • twitter (10%)
Consequently, digital channel advertisements are increasing their share every year. According to the current press conference ofTurkish Association of Advertising Agencies”, digital channel investments have passed outdoor channel with 163.44 million spending and 7.2% share of total 2.277 billion advertisements spendings in the first half of 2011.
The biggest contribution is still coming from TV ads (58%) and newspapers (22%), however, digital channel advertisements have gained a remarkable share in 2011 with an increase of 38% in comparison to 2010.

Thursday, September 8, 2011

Organizational Design!

Which one would you prefer? :-)


For this clever infographic and much more visit Emmanuel Cornet's webpage: http://www.bonkersworld.net/

Change Management!

Maybe the subject might sound boring, however, it is a very important issue for companies and even for our personal life. It is about "changing" something and managing it successfully. This might be the "organizational structure of a department" or your new "diet program". It is all same, all about behaviors and the change process is almost the same.

As far as I've seen, the change methodology is given best by Kotter and it is as following:


Step 1: Create Urgency
This stage is all about motivating the workplace to consider change and get them to buy into it.

Step 2: Form a Powerful Coalation
Here you will continue to promote the power of change and the reasons for it.

Step 3: Create Vision For Change
Work with the change team for ideas for strategy and vision.

Step 4: Communicate The Vision
With vision in hand, clearly begin to communicate it to the entire organization.

Step 5: Empower Others to Act on the Vision
This is the step were you can start to acheive the benefits from your vision of change. Install the structure for change and moniter it regularly for issues.

Step 6: Create Short Term Wins
Have your change team create short term wins that include very small changes. This will allow the people to taste some success.

Step 7: Build on the Change
Real long lasting change is not automatic and still has to be developed. For change to be sustainable and long lasting it requires persistance and patience.

Step 8: Make Change Stick
The final stage requires continuous efforts to ensure that the change is seen in every aspect of your organization.

For more details about Kotter's way of change management, please visit:
http://www.expertprogrammanagement.com/2010/11/kotter-change-how-to-lead-change/

Wednesday, July 27, 2011

Social Media and Your Business Communication Strategy

A very neat infographic about the "ideal link" between the social media and business communication strategies.

It speaks for itself... Enjoy!

Executive MBA Time @ Koç University!

I am so lucky to get a chance to realize another long-term dream of mine, and get enrolled to an Executive MBA program! It will start next week and will last 13 months. I am sure that it won't be easy at all. I already got the first assignment today (reading one case for the orientation day), but I am looking forward to meet my lecturers and classmates on the kick-off day on 3rd of August at Koç University.

Koç Executive MBA Program is ranked 57th by Financial Times last year (2010), moving up from 63rd place in 2009 and this ranking places Koç University Graduate School of Business among the leading graduate schools of business in the world.

I am sure, I will gain many in depth theoretical knowledge and practical experience in many areas, such as finance, marketing and strategy... but I am aware that, for the leadership skills there are a lot more to do...

I already knew that it depends only me how much I benefit from this education opportunity, but the below post was just what I needed to read right now! :-)

So, please join me in reading a short but very well put leadership lesson from the blog of Ana Dutra...
I hope you enjoy it as well!
Sinan

I have the privilege of being surrounded by an exceptional leadership team and periodically will invite a colleague to contribute to this blog. Here is a great piece on leadership development in MBA programs written by my colleague, Stuart Kaplan, COO of Korn/Ferry Leadership and Talent Consulting:



Do MBAs really learn to be leaders?

A disclaimer: I loved my MBA program. But, I graduated wondering, “When do I learn about leadership?”
 I went to a top school with very accomplished students, and one day I asked a peer, “When do you think we’ll learn about leadership?” A future management consultant, my friend said, “What would we need that for?” He continued, “Look, I want to use my mind, to look around corners, to help companies make great strategic decisions. The soft stuff is a waste of time.” Not certain who was more naïve, I said, “And what will happen when it’s no longer you and your spreadsheet and YOU are the leader of a team of consultants?” After 20 years in consulting, I know with certainty who was more naïve.

Next month, thousands of new MBA students will start school, awaiting mega-doses of finance, economics, marketing, operations, and strategy. Maybe an ethics course; maybe an entrepreneurism course. But few will learn leadership in the courses they take. While some schools – for example, Kellogg’s Executive MBA program, Vanderbilt’s Owen School full-time MBA, and Brown/IE’s Executive MBA program – have made great strides with leadership development, many programs have not. This is a problem; leadership MATTERS for MBA students.

Let’s not debate why leadership matters; that’s well documented. Instead, let’s focus on what you can do if your school (or your company!) short-changes the topic of leadership. How can you “own” your development as a leader?

First, know yourself as a leader, whatever your starting point. What are your leadership strengths; your weaknesses? What are your distinctive views or beliefs about effective leadership? What has been your personal journey that shaped your leadership beliefs? It is especially important to obtain objective data by asking others how they see you as a leader today. Seek out 360* assessments. Be bold. Self-awareness is the meta-competence in leadership effectiveness.

Second, know what leadership attributes matter for your career aspiration. Characteristics of effective leaders differ greatly in entrepreneurial situations, large-organization general management, swat-team consulting environments, etc. Find out “what matters” by asking people in those professions.

Third, develop intentionally. Don’t leave your leadership development to chance. Once you know your gaps, seek to close them, take risks, ask for help, and learn from mistakes. It all adds up.

Fourth, tell others about who you are as a leader. Be assertive. Make the abstract concrete. This turns thought into action and creates belief and forward momentum. Then, watch how others rally around to support your goals.

…and be sure to enjoy your MBA experience!

Thursday, July 21, 2011

Liderlik Üzerine Okuduğum En İyi Kitap!

Bir kaç günden beri devam eden "kişisel yazılar" serisine bugünkü yazımla bir son vermek istiyorum. Daha eğlenceli konulara geçmeden önce bahsetmek istediğim son konu; geçtiğimiz ay katıldığım bir liderlik seminerinde gerçekleştirilen sunum üzerine olacak.



Management Centre Türkiye (MCT) firmasından bir eğitimcinin hazırlamış olduğu sunumun adı: "Liderlik Bir Ruh Halidir" idi. Eğitmen Tanyer Sönmezer, şu ana kadar izlediğim tüm sunumlardan farklı olarak, sahnede kendisine eşlik eden bir trio (keman, akordeon ve kontrabas) ile birlikte oldukçe eğlenceli bir şov gerçekleştirdi. Bazen çalan şarkıların ismini bulmamızı isteyerek, bazen de müzik eşliğinde danslar ederek sunumun içeriğine teatral yeteneğini de kattı ve ilgiyi tüm sunum boyunca ayakta tutmayı başardı. Gerçekten etkileyici bir performanstı.

Bununla birlikte benim için bu sunumun bir başka önemi de, yine bu blog'u ilk yazmaya başladığım zamanlarda okuduğum ve burada oldukça detaylı bir şekilde paylaştığım bir kitabı baz almasıydı. Marshall Goldsmith'in "İş Dünyasında Zirveye Giden Yol" ya da orijinal ve çok daha güzel ismiyle, "What Got You Here, Won't Get You There" kitabı.

Detaylarını aşağıdaki linkten uzun uzun okuyabileceğiniz bu kitabın bence en önemli özelliği, bir çok liderlik kitabının aksine; göstermemiz gereken değil, göstermememiz gereken kişisel özelliklere odaklanması ve başarılı bir lider olmak için neleri yapmamamız gerektiğini, yalın ve basit örneklerle birlikte çok akıcı bir şekilde anlatmasıydı.

Okuduğum dönemde kitap o kadar hoşuma gitmiş ve o kadar iştahla anlamıştım ki, o zamanki müdürüm kitabı benden alıp okuduktan sonra 15 tane daha sipariş verip tüm iş çevresine dağıtmıştı. :-) Okuyan herkesin de benzer şekilde beğendiğini ve faydalandığını sanıyorum.

Kitabın detaylı özeti burada: https://sinansweblog.blogspot.com/2010/05/what-got-you-here-wont-get-you-there.html ancak iyi bir lider olabilemek için vazgeçmemiz gereken alışkanlıkları başlıklar halinde vermek gerekirse:
  1. Zafer takıntısı
  2. Gereğinden fazla yorum yapmak 
  3. Yargılamak 
  4. Yıkıcı yorumlar yapmak 
  5. Söze “Hayır”, “Fakat” veya “Halbuki” ile başlamak 
  6. Dünyaya ne kadar akıllı olduğunuzu haykırmak 
  7. Sinirliyken konuşmak 
  8. Olumsuzluk veya “İzin verin, neden işe yaramayacağını açıklayayım” tutumu 
  9. Başkalarından bilgi esirgemek 
  10. Karşımızdakini hak ettiği şekilde takdir etmemek 
  11. Hak etmediğimiz itibara sahip olduğumuzu iddia etmek 
  12. Bahaneler uydurmak 
  13. Geçmişe takılıp kalmak 
  14. Adam tutmak 
  15. Pişmanlığı dile getirmekten çekinmek 
  16. Dinlememek 
  17. Karşımızdakine duyduğumuz minnettarlığı ifade etmemek 
  18. Elçiye zeval vermek
  19. Sorumluluğu başkasına yüklemek 
  20. Aşırı derecede “kendim olma” isteği
Hadi bunların hiçbirisi bende yok deyin bakalım! :-) Mümkün mü?

Hepimiz maalesef bunların birçoğunu gündelik hayatımızda farkında bile olmadan yapıyoruz ve çevrenin de çok farklı olmaması sebebiyle kendimizi normalleştiriyoruz. Halbuki, yukarıdaki listeye teker teker baktığınızda herhangi birine; "hah, işte bu özellik aslında o kadar da kötü değil" diyebiliyorsunuz?  :-)

Son olarak bir soru daha sorayım: "Sizce bunlardan en ölümcül olanları hangileri?"

Wednesday, July 20, 2011

Blog Yazmanın Dayanılmaz Hafifliği!

Blog yazmaya karar verme hikayemi bir kaç gün önceki Tom Kelley'i Özleyenler İçin yazımda da kısaca anlatmaya çalışmıştım. Bugün biraz bu konuyu deşmek istedim.

Hepimiz gün içerisinde onlarca farklı kaynaktan bilgi sağanağına tutuluyoruz. Bunlar; işimiz, özel hayatımız, hobilerimiz, kısacası her konuda olabiliyor. Bu binlerce bilgiden gerçekten önemli olanları kendimize saklıyor ve ileride kullanmak üzere bulabildiğimiz tüm iç ve dış kaynağa (internal & external hard disk'e) :-) kaydetmeye çalışıyoruz. Bunlar beynimiz, karalama defterleri, word dokümanları ve gittikçe artan bir şekilde sosyal medya (blog, twitter, facebook) olabiliyor.

Bu blog işte benim external hard disk'im. "Beğendiğim, unutmak istemediğim ve belki başka birinin de gözüne çarparsa onun da işine yarayabilir" dediğim bilgileri saklıyorum burada. Kişisel konulara mümkün olduğunca girmiyorum ve yukarıda blog'un başlığının da altında yazdığı gibi hayat, teknoloji, inovasyon gibi bir çok konuda kendime sanal bir arşiv yaratıyorum.

Bu işin kişisel tatmin tarafı, elbette. Her ne kadar ismi "kişisel blog" olsa da bunu tüm dünyaya açık yapmak inanın çok farklı bir iş. Tanıdık tanımadık herkese "bak, ben bunu çok beğendim, hadi sen de bak!" diye bağırmak, hele bir de gerçekten de biri bakıp cevap verirse insanı gerçekten çok mutlu ediyor. Bir de Google Analytics'den rapor almaya başlarsınız kendinizi bir anda yazar bile sanmaya başlayabilirsiniz, o yüzden dikkat etmek de lazım. :-)

Çok uzatmayayım. Bu blog'a başlamak gerçekten de verdiğim en iyi kararlardan biri oldu. Eğer bu satırları okuyup da hala bu noktada kararsız kalan biri varsa, hemen şimdi sağ üst köşedeki Blog Oluştur tuşuna bassın ve yazmaya koyulsun! :-)

Bana haber verirseniz, ilk takipçiniz ben olacağım, söz!
Sevgiler.
 
Sinan